Etiket: Elektrikli Otomobiller

  • ID.3’e Euro NCAP’ten Beş Yıldız

    ID.3’e Euro NCAP’ten Beş Yıldız

    ID.3’e Euro NCAP’ten Beş Yıldız

    ID.3’e Euro NCAP’ten Beş Yıldız. Volkswagen’in modüler elektrik platformu (MEB) temelinde geliştirdiği ilk tam elektrikli modeli ID.3, Euro NCAP tarafından gerçekleştirilen güvenlik testlerinden 5 yıldız almayı başardı.

    ID.3, Avrupa’da satışa sunulan otomobillerin tasarımlarını, teknik yapılarını ve güvenlik performanslarını, çarpışma testleri sonrasında titiz biçimde denetleyen bağımsız güvenlik kuruluşu Euro NCAP tarafından 5 yıldızla ödüllendirildi. Böylece, yüksek güvenlik sistemlerini tüm modellerinde ön planda tutan ve MEB konseptinin de en önemli parçası haline getiren Volkswagen, ilk tam elektrikli modeli ID.3’te çalışmalarının karşılığını aldı.

    ID.3, ön ve yan darbe, boyun darbesi, otomobilden çıkarma gibi önlemlerin incelendiği “Yetişkin Yolcu Güvenliği” kategorisinde yüzde 87 ile derecelendirildi. Model, “Çocuk Yolcu Güvenliği” kategorisinde ise yüzde 86 gibi oldukça yüksek bir derece elde etti. Değerlendirmede, önden veya yandan bir çarpma durumunda, çocuk koltuğu sistemlerinin sağladığı koruma, çeşitli boyut ve kategorilerdeki çocuk koltuklarının otomobile yerleştirilme seçenekleri ve çocukların güvenli taşınması için sunduğu donanımlar olmak üzere üç önemli konu dikkate alındı.

    Euro NCAP denetçileri tarafından en yüksek puanı almayı başardı

    Üretici firmaların bisikletliler, yayalar gibi yol kullanıcılarını korumaya yönelik AEB (Otonom Acil Fren) koruma sistemlerinin titizlikle ele alındığı değerlendirmede, ID.3, Euro NCAP denetçileri tarafından en yüksek puanı almayı başardı.

    ID.3’ün tüm donanım seviyelerinde Şerit Takip Asistanı “Lane Assist” ve Ön Bölge Asistanı “Front Assist” gibi gelişmiş sürüş destek sistemleri standart olarak sunuluyor. Volkswagen’de ilk kez sunulan ön koltuklar için merkez hava yastığı sayesinde yandan bir çarpışma meydana geldiğinde sürücü ve ön yolcu arasındaki muhtemel kafa çarpışmalarını engelleniyor.

    ID.3’te opsiyonel olarak sunulan donanımlar arasında 0-160 km/s hızları arasında yarı otonom sürüş imkânı sağlayan “Travel Assist ACC – Adaptif Hız Sabitleyici, Trafikte Sürüş Asistanı “Traffic Jam Assist”, Acil Durum Asistanı “Emergency Assist” , Kör Nokta Uyarı sistemine sahip Geri Görüş Kamerası ve Park Asistanı “Park Assist” gibi yenilikçi sürüş ve güvenlik sistemleri bulunuyor.

  • Zorlu Enerji’den Elektrikli Otomobillere 100 Yeni İstasyon

    Zorlu Enerji’den Elektrikli Otomobillere 100 Yeni İstasyon

    Zorlu Enerji’den Elektrikli Otomobillere 100 Yeni İstasyon

    Zorlu Enerji’den elektrikli otomobillere 100 yeni istasyon. Zorlu Enerji’nin yeni nesil teknolojileri hayata geçirmek amacıyla yaptığı en büyük yatırımlardan olan Zorlu Energy Solutions (ZES), 266 lokasyonda açtığı 100 yeni istasyonla bugün toplam 56 şehirde hizmet veriyor. İkinci yaşını kutlayan ZES’in pazar payı son yatırımlarla birlikte yüzde 40’a ulaşmış durumda.

    Zorlu Enerji CEO’su Sinan AkZorlu Enerji olarak yerli elektrikli otomobilin tanıtımıyla birlikte elektrikli otomobillere olan ilgi artarken ZES markamızla ülkemizdeki bu devinimi hızlandırmak için çalışmaya devam ediyor, en kısa sürede tüm ülkeyi kapsamayı hedefliyoruz.’ dedi.

    Hayata geçirdiği yeni nesil teknolojilerle “geleceğin enerji şirketi” olma yolunda hızla ilerleyen Zorlu Enerji, 2018 yılında kurduğu ZES markası ile elektrikli otomobillerin yaygınlaşmasına katkı sağlamak amacıyla ülkemizde şarj istasyonları açmaya devam ediyor. Son yatırımlarla birlikte 56 şehirde ZES elektrikli otomobil şarj istasyonu bulunurken, toplamda 266 lokasyona ve 455 soket sayısına ulaşılmış durumda.

    ZES, 17 yeni şehirde daha şarj istasyonu kurarken bu şehirler arasında bulunan Amasya, Bartın, Bingöl, Burdur, Kahramanmaraş, Kilis, Niğde ve Şanlıurfa şehirlerinde ise ilk halka açık elektrikli araç şarj istasyonlarının kurulumunu gerçekleştirmiş oldu.

    Zorlu Enerji CEO’su Sinan Ak: “Bugün elektrikli araçlar, dünyanın sürdürülebilir ve yenilenebilir enerji üretimine geçişinde büyük rol üstleniyor. Elektrikli araç pazarında her geçen gün yenilikler olurken Zorlu Enerji olarak bu gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Ülkemizde de yerli elektrikli otomobilin tanıtımıyla birlikte bu konuya olan ilgi artmış durumdayken ikinci yaşını kutladığımız ZES markamızla da ülkemizdeki elektrikli otomobil devinimi hızlandırmak için çalışmaya devam ediyoruz. Son yaptığımız yatırımlarla birlikte yüzde 40 pazar payına ulaştık. Bugün 56 şehrimizdeki 266 lokasyonda 455 soketimizle elektrikli otomobil sahiplerinin yolculuklarına eşlik ederken kısa sürede tüm ülkeyi kapsamayı hedefliyoruz.’ dedi.

  • Opel Corsa-e’nin Atası Kadett Impuls I 30 Yaşında

    Opel Corsa-e’nin Atası Kadett Impuls I 30 Yaşında

    Opel Corsa-e’nin Atası Kadett Impuls I 30 Yaşında

    Opel Corsa-e’nin atası Opel Kadett Impuls I 30. yaşını kutluyor. Kadett Impuls I, şehir içi kullanımına yönelik elektrikli araştırma aracı olarak üretildi. Ön bagaj kapasitesinden ödün verilmedi ve modelin standart taşıma kapasitesi korundu. Opel Kadett Impuls I, 90’ların ileri teknolojisiyle 14,3 kWh nikel-kadmiyum bataryaya sahip olan, 0’dan 50 km/s hıza 10 saniyede ulaşabilen, 100 km/s maksimum hız ile başarılı performans değerlerine sahip bir modeldi.

    Bugünün Opel Corsa-e’si 337 km elektrikli sürüş menzili ile 0’dan 100 km/s hıza 8,1 saniyede ulaşıyor ve sadece 30 dakikada kapasitesinin yüzde 80’ini şarj edebilen 50 kWh kapasiteli bataryaya sahip. Opel Corsa-e günlük kullanıma ve herkese uygun bir elektrikli otomobil.

    Opel markası için aslında bu bir ilk değil ve elektrikli araç üretimi Opel’de bir gelenek. Opel Kadett Impuls I, Corsa-e’nin doğrudan atası. Opel, bundan 30 yıl önce, özellikle şehir içinde kullanmak üzere, Kadett modelinin elektrikli versiyonunu bir araştırma aracı olarak geliştirdi. Opel, o zamanın teknolojisine sahip bir elektrikli otomobil üreterek, bu otomobilin dönemin ihtiyaçlarına ve şehir trafiğine ne kadar uygun olduğunu öğrenmeyi amaçladı.  Aynı zamanda elektrikli otomobilin standart Kadett modeli ile aynı yük taşıma kapasitesini ve bagaj kullanım hacmini sunmasını hedefledi.

    Opel, Kadett Impuls I modelini pil üreticisi SAFT ile birlikte geliştirdi. Projede 100 voltluk bir DC motor ön tekerlekleri harekete geçiriyordu. Gerekli olan enerjiyi ise nikel kadmiyum bataryalar sunuyordu. Ağırlık dağılımını optimize etmek için 310 kg ağırlığa sahip bataryalar motor bölmesinde ve bagajın altında bulunuyordu. 1000 kg ağırlığa sahip otomobil 100 km/s maksimum hıza ulaşıyordu. Yüzde 25’e kadar eğimler bile elektrikli araç için sorun teşkil etmiyordu. Dahası Rüsselsheim’li elektrikli Kadett fren anında oluşan kinetik enerjiyi geri kazanarak elektrik enerjisi olarak depoluyordu.

    Yaklaşık 80 km’lik bir sürüşün ardından bataryaların yaklaşık beş saat boyunca şarj edilmesi yeterli oluyordu. Dahası ne konfor, ne de pratiklik konusunda ödün vermek gerekmiyordu. Taşıma kapasitesi 350 kilogram (seri üretim Kadett’te 490 kilogram) ve bagaj hacmi ise 330 litre (390 litre) ile aşağı yukarı seri üretim Kadett ile aynı seviyede tutulmuştu.

    Opel’in elektrikli araç öncülüğü

    Kadett Impuls I, emisyonsuz sürüş ile ilgili araştırmalara Opel’in sağlamış olduğu bir katkıydı. Daha öncesinde ise Kadett B Stir-Lec I ve Opel Elektro GT modelleri Opel tarafından üretildi.

    14 kurşunlu asitli batarya 1968 yılında Stir-Lec konseptine enerji sağlıyordu. Arkaya monte edilen bir Stirling içten yanmalı motor elektrik üreterek bataryaları sürekli şarj ediyordu. Bu, yaklaşık 40 yıl sonra Opel Ampera ile seri üretime geçecek olan daha uzun menzil  prensibinin öncüsü olacaktı.

    Üç yıl sonra, 1971 yılında ise Opel Elektro GT elektrikli araçlar için altı adet dünya rekoru kırdı. Söz konusu iddialı projeyi şirketin kurucusu Adam Opel’in torunu Georg von Opel yönetti. 88 kW (120 PS) güç üreten iki adet elektromotor Elektro GT’yi 188 km/s hıza ulaştırıyordu. Nikel kadmiyum batarya 100 km/s sabit hız ve gayet başarılı bir değer olan 44 kilometre elektrikli sürüş menzili sunuyordu.

  • MINI Electric Fren Pedalına Basmadan Nürburgring’de Bir Turu Tamamladı

    MINI Electric Fren Pedalına Basmadan Nürburgring’de Bir Turu Tamamladı

    MINI Electric, Nürburgring pistinde fren pedalını kullanmadan bir tur atan ilk elektrikli otomobil oldu. Enerji geri kazanım özelliğiyle dikkat çekti.

    MINI Electric’ten Nürburgring’de Tarihi Başarı

    Borusan Otomotiv’in Türkiye distribütörü olduğu MINI, tamamen elektrikli modeli MINI Electric ile Nürburgring Nordschleife pistinde tarihe geçti. Motorsporları dünyasında “Yeşil Cehennem” olarak bilinen 20.8 km uzunluğundaki pistte MINI Electric, fren pedalına hiç basmadan tur atan ilk elektrikli otomobil oldu.

    Bu sıra dışı sürüş, eski Formula 1 şampiyonu Jackie Stewart pilotajında gerçekleştirildi. Pek çok üreticinin en hızlı tur zamanı için mücadele ettiği Nürburgring’de, MINI Electric performansını Enerji Geri Kazanım teknolojisi ile sergiledi.


    Enerji Geri Kazanım Teknolojisi

    BMW Group bünyesinde geliştirilen MINI Electric, seviyesi ayarlanabilir rejeneratif fren özelliğine sahip ilk ve tek model. Bu özellik sayesinde otomobil, şehir içi kullanımda bile tek pedal sürüş deneyimi sunuyor.

    Ayak gazdan çekildiğinde elektrik motoru, sürücünün tercihine göre aracı yavaşlatıyor ve kinetik enerjiyi bataryaya geri kazandırıyor. Bu teknoloji, özellikle yoğun trafikte enerji tasarrufu sağlayarak günlük kullanımda büyük avantaj sunuyor.


    Dijital Gösterge ve Sürüş Modları

    MINI Electric, tamamen dijital göstergeleri sayesinde sürücülere anlık enerji tüketimi ve geri kazanım verilerini aktarıyor. MINI Sürüş Modları üzerinden farklı sürüş karakterleri seçilebiliyor:

    • Yeşil Mod: Konfor odaklı, gaz pedalına yumuşak tepkiler veren ve enerji verimliliğini öne çıkaran sürüş modu.
    • Yeşil+ Mod: Maksimum enerji tasarrufu için klima ve koltuk ısıtma kapatılıyor, daha uzun menzil elde ediliyor.

    Bu sayede sürücüler, ister pistte ister şehir içinde farklı kullanım senaryolarına uygun ayarlarla otomobili yönetebiliyor.


    Nürburgring’de Tek Pedal Deneyimi

    “Yeşil Cehennem”de fren pedalına dokunmadan tur atan MINI Electric, enerji geri kazanımının seviyesini orta konsoldaki bir düğme üzerinden ayarlayabiliyor. Bu özellik, pistteki farklı viraj ve eğimlerde optimum sürüş performansını sağlıyor.

    MINI Electric böylece hem performanslı hem de verimli bir sürüş deneyimi sunarak elektrikli otomobillerin geleceğine dair önemli bir örnek ortaya koydu.


    Piston Kafalar Yorumu

    MINI Electric’in Nürburgring’deki bu başarısı, elektrikli otomobillerin yalnızca hız için değil, verimlilik ve sürüş teknolojileri için de sınırları zorladığını kanıtlıyor. Tek pedal sürüş, hem şehir içinde pratiklik hem de pistte inovatif bir deneyim sunarak MINI’nin elektrikli mobilite vizyonunu güçlendiriyor.

  • Aston Martin’in İlk Elektrikli Modeli “Rapide E” Gün Yüzüne Çıktı

    Aston Martin’in İlk Elektrikli Modeli “Rapide E” Gün Yüzüne Çıktı

    Aston Martin, ilk tamamen elektrikli modeli Rapide E’yi tanıttı. 602 beygir gücüyle 0’dan 100 km/s’ye 4 saniyede çıkan Rapide E, yalnızca 155 adet üretilecek.

    İngiliz lüks otomobil üreticisi Aston Martin, tarihinde bir dönüm noktasına imza attı. Markanın ilk tamamen elektrikli modeli Rapide E, tanıtımıyla birlikte büyük ilgi gördü.
    Yalnızca 155 adet üretilecek olan Rapide E, markanın gelecekteki elektrikli modellerinin habercisi niteliğinde.

    Williams Advanced Engineering iş birliğiyle geliştirilen araç, çift elektrik motoru, yüksek batarya kapasitesi ve aerodinamik tasarımıyla markanın mühendislik mirasını yeni bir çağa taşıyor.


    602 Beygir Gücünde Tamamen Elektrikli Performans

    Rapide E, Aston Martin’in bugüne kadarki en sessiz ama en iddialı modellerinden biri.
    800V’luk elektrik mimarisine sahip araç, 65 kWh bataryadan güç alıyor ve 602 beygir, 950 Nm tork üretiyor.

    Bu yüksek performans sayesinde Rapide E, 0’dan 100 km/s hıza 4 saniyede ulaşıyor.
    Maksimum hız değeri 250 km/s olan model, tek şarjla 322 kilometre menzil sunuyor.

    Aston Martin mühendisleri, bataryanın doluluk oranı azaldığında bile motorun tam kapasite performans sergileyebilmesi için özel bir güç yönetim sistemi geliştirdi.


    Sadece 1 Saatte Şarj Olabiliyor

    Elektrikli araç dünyasında şarj süreleri önemli bir kriter haline gelirken, Rapide E bu konuda oldukça iddialı.
    Araç, 400V – 50 kW’lık standart bir istasyonla yaklaşık 1 saatte tamamen şarj olabiliyor.
    Daha hızlı bir şarj altyapısı kullanıldığında, yani 800V – 100 kW’lık hızlı şarj istasyonlarında ise 500 km’lik menzil kapasitesine yalnızca 1 saatte ulaşabiliyor.

    Bu veriler, Rapide E’nin hem şehir içi kullanıma hem de uzun yol performansına uygun bir elektrikli gran turismo olduğunu gösteriyor.


    Aerodinamik Jantlar, Hafif Malzemeler ve Sessiz Güç

    Aston Martin, Rapide E’de sadece motor ve batarya sistemlerinde değil, gövde aerodinamiğinde de önemli yeniliklere imza attı.

    Aracın aerodinamik jant tasarımı ve özel lastikleri, sürüş dinamizmini ve verimliliği artırıyor.
    Karbon kompozit gövde paneller ve hafif alaşım malzemeler, aracın ağırlığını düşürürken hem güvenliği hem konforu artırıyor.

    Motor ve fren disklerinin soğutma kanatları optimize edilerek, yüksek hızlarda bile ısı yönetimi maksimum seviyede tutuluyor.


    Üretim Yeri: Galler’deki St Athan Fabrikası

    Rapide E, Aston Martin’in elektrikli dönüşüm üssü olarak konumlandırdığı St Athan fabrikasında üretilecek.
    Bu tesis, markanın dünya çapındaki en büyük ikinci üretim merkezi olma özelliğini taşıyor.

    St Athan aynı zamanda, Aston Martin Lagonda markasının da gelecekteki sıfır emisyonlu modellerine ev sahipliği yapacak.
    Bu durum, Rapide E’nin yalnızca bir model değil, aynı zamanda yeni bir dönemin başlangıcı olduğunu da simgeliyor.


    Andy Palmer: “Rapide E, Sıfır Emisyonlu Lüksün Temsilcisi”

    Aston Martin CEO’su Andy Palmer, Rapide E’nin tanıtımı sırasında şu ifadeleri kullandı:

    “Çevresel sorumluluk ve sürdürülebilirlik hepimizin karşı karşıya olduğu küresel bir mesele.
    Otomotiv mühendisliği olarak bu soruna çözümler üretmekten gurur duyuyorum.
    Rapide E, yalnızca bir elektrikli otomobil değil; Aston Martin’in geleceğini şekillendiren ilk adım.
    Williams Advanced Engineering ile yaptığımız ortaklık, mühendislik kalitemizi geleceğe taşımamıza olanak sağlıyor.
    Bu proje, Lagonda markasını dünyanın ilk sıfır emisyonlu lüks markası haline getirme vizyonumuzun temelini oluşturuyor.”


    Elektrikli Dönüşümün İlk Temsilcisi

    Rapide E, Aston Martin’in gelecekteki elektrikli modelleri için bir test yatağı olarak tasarlandı.
    Marka, 2020 sonrası tüm yeni platformlarında hibrit veya tam elektrikli güç aktarma sistemlerine geçmeyi planlıyor.

    Bu modelle birlikte Aston Martin, hem lüks segmentte çevreci üretim stratejisini devreye alıyor hem de sıfır emisyon hedefleri doğrultusunda Avrupa’daki yeni standartlara uyum sağlıyor.


    Piston Kafalar Yorumu

    Aston Martin Rapide E, markanın klasik zarafetini modern elektrikli güçle birleştiriyor.
    Performans rakamları kadar sürdürülebilirlik vizyonuyla da dikkat çeken model, İngiliz markasının gelecekteki tüm elektrikli araçları için yön gösterici bir rol üstleniyor.
    Sınırlı üretim adediyle koleksiyonerlerin gözdesi olacağı kesin.

     

  • İTÜ’den “Tesla Otoparkta Çürüyor” Haberlerine Açıklama Geldi

    İTÜ’den “Tesla Otoparkta Çürüyor” Haberlerine Açıklama Geldi

    Son zamanlarda “Tesla Otoparkta Çürüyor” şeklinde çıkan haberlere karşılık İTÜ Rektörlüğünden gelen kamuoyu duyurusunu sizlere paylaşıyoruz.

    Son günlerde bazı yayın organlarında Tesla Otoparkta Çürüyor” şeklinde çıkan haberler gerçeği yansıtmamaktadır.

    Tesla Roadster, 28.02.2012 tarihinde İstanbul Teknik Üniversitesi ‘ne (İTÜ) araştırma amaçlı kullanılmak üzere bağışlanmıştır. 2012 yılından itibaren Tesla Roadster, öğrencilerin eğitimi ve araştırma faaliyetleri için kullanılmaktadır.

    İstanbul Teknik Üniversitesi, aynı zamanda elektrikli araçlar konusunda çeşitli çalışmalar yapmaktadır. Bunun son örneği İTÜ Teknokent bünyesinde bulunan Derindere Motorlu Araçlar’ın (DMA) üretmeye başladığı elektrikli araçların pillerinin şarj istasyonuna gerek olmadan şarj edilebilmesidir. İTÜ, Araç bataryasının uzun mesafe gitmesine imkan vermeyen araçlardan yola çıkarak bugün tek şarjla 450 kilometre yol alabilen araçları ülkemize kazandırmıştır.

    Son günlerde bazı yayın organlarında “Tesla Otoparkta Çürüyor” şeklinde çıkan asılsız haberleri üzüntüyle takip etmekteyiz. Basın mensuplarına kapısı her zaman açık İTÜ, aracı görmek isteyen medya çalışanlarını da bu süreçte asla geri çevirmemiştir. Bugüne kadar defalarca basın mensupları aracı incelemiş ve talep ettikleri bilgilere ulaşmıştır. Ayrıca araştırma için hediye edilen bir aracın sürekli gündeme taşınması ve geri istenmesi Türk kültürü ve gelenekleriyle de bağdaşmamaktadır.

    Aracımızın bugün çekilen fotoğrafını ve videosunu sizlerle paylaşıyoruz ve aracı görmek isteyen basın mensuplarını kampüsümüzde İTÜ tarafından geliştirilip üretilen yüzde 100 elektrikli minibüsümüzle dolaşmaya davet ediyoruz.

    Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

    İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörlüğü

  • Hyundai’nin Hedefi Avrupa’nın En Büyük Hibrit Otomobil Üreticisi Olmak!

    Hyundai’nin Hedefi Avrupa’nın En Büyük Hibrit Otomobil Üreticisi Olmak!

    Dünyanın en hızlı gelişen otomobil markası Hyundai, 2021 yılına kadar Avrupa’nın en büyük elektrikli ve hibrit otomobil üreticisi olma hedefiyle yoluna emin adımlarla ilerliyor. IONIQ Hybrid modeliyle Türkiye’de de dikkatleri üzerine çeken marka, KONA Electric ile Avrupa’daki iddiasını sağlamlaştırıyor.

    Avrupa’da 1977 yılından bu yana 7.5 milyondan fazla araç satan Hyundai, güncel modellerinin yanı sıra alternatif yakıtlı otomobiller üzerindeki çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor. Geçtiğimiz Temmuz ayında ülkemizde de satışa başlanan IONIQ Hybrid modeliyle, marka imajını olumlu bir şekilde yukarı çeken Hyundai, Avrupa’da da 15 bin adetten fazla IONIQ satışı gerçekleştirdi. Hybrid, Plug-in Hybrid (Kabloyla şarj edilebilir) ve tamamen elektrikli versiyonlarıyla dünyada ilk kez üç farklı motor tipini aynı gövdede sunan Hyundai, aynı zamanda fuel cell hidrojen yakıt hücreli modeller üzerinde de söz sahibi olmaya devam ediyor.

    Avrupa’da elektrikli otomobillere karşı olan talep, yılın ilk yarısında güçlü bir şekilde büyümeye devam etti. Bunun en büyük nedeni, geçtiğimiz aylarda piyasaya sunulan Hyundai IONIQ’in sağladığı 10.000 adetlik satış oldu. Genel olarak segment, Ocak-Haziran döneminde 27.000 adet (yüzde 56) artarak toplam 73.162 adet oldu. Henüz çok yeni bir otomobil olmasına rağmen, Türkiye’de Temmuz ayından bu yana 100 adete yakın satılan IONIQ Hybrid’in ülkemizdeki yıllık satış hedefi ise 500 adet olarak yerini koruyor. Hyundai, 2013 yılındaki lansmanından bu yana yaklaşık 862 adet de ix35 (Tucson) Fuel Cell sattı.

    Konuyla ilgili görüşlerini dile getiren Hyundai Assan Genel Müdürü Önder Göker, “Hyundai, ürün stratejisinin merkezine elektrikli araçları yerleştirmeyi hedefliyor. Köklü rakiplerini daha teknolojik ve daha konforlu elektrikli modellerle geçmeyi planlayan markamız, özellikle yüksek menzile sahip modellerin üretimine ağırlık verecek. Hyundai, çevre dostu araçların geleceği olarak yakıt hücresi teknolojisini savunuyor ancak elektrikli modellerin özellikle Avrupa pazarındaki artışıyla diğer modellere de ağırlık vermiş durumda. IONIQ ailesi ile tüm dikkatleri üzerimize çektik ve önümüzdeki yıl KONA Electric modelimizin dünya lansmanı yapılacak. Tüm bu yenilikler ve diğer modellerin de benzer şekilde hibrit ve elektrikli versiyonlarla çeşitlendirilmesi, hem imaj hem de bölgedeki pazar payı için son derece önemli.” dedi.

    Hyundai, 2021 yılında şarj başına 500 km’lik menzile sahip, Genesis markası altında üst düzey elektrikli bir modeli tanıtmayı da planlıyor. Ayrıca B-SUV segmentine farklı bir bakış açısı getirecek KONA’nın elektrikli versiyonuyla da 390 km’lik bir menzil sunmaya hazırlanıyor. Sadece elektrikli modellerde kullanılacak özel bir platforma geliştiren Hyundai, böylelikle 2020 yılına kadar toplam 15 çevre dostu modelin lansmanını yapmış olacak.

  • Trafiğin Neden Olduğu CO2 Emisyonları Azalıyor!

    Trafiğin Neden Olduğu CO2 Emisyonları Azalıyor!

    Bosch’un öncülük ettiği sentetik yakıtlar, mevcut motorlarla uyumlu yapısıyla trafikten kaynaklanan CO₂ emisyonlarını %85’e kadar azaltabilir.

    Sentetik Yakıtlar ile Karbonsuz Gelecek

    Uzun yıllardır bilim insanları ve otomotiv mühendisleri, karbonsuz içten yanmalı motorlar hayalini kuruyordu. Elektrikli araçlar bu vizyonun önemli bir parçası olsa da, dünya genelinde tüm ulaşımın tek başına elektriklenmesi kısa vadede gerçekçi görünmüyor. İşte bu noktada devreye sentetik yakıtlar giriyor.

    Bosch Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Volkmar Denner’in ifadesiyle, “Sentetik yakıtlar, mevcut benzinli ve dizel motorları karbonsuz hale getirme gücüne sahip.” Yapılan araştırmalara göre yalnızca Avrupa’daki otomobillerde 2050 yılına kadar 2,8 gigaton CO₂ tasarrufu sağlanabilir. Bu miktar, Almanya’nın yıllık emisyonunun tam üç katına denk geliyor.


    Sentetik Yakıtların Çalışma Prensibi

    Sentetik yakıtlar, yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen elektriğin kullanılmasıyla üretiliyor. Temel süreç şöyle işliyor:

    1. Hidrojen Üretimi – Öncelikle sudan elektroliz yöntemiyle hidrojen elde ediliyor.
    2. Karbonun Eklenmesi – Karbon ise endüstriyel süreçlerden geri dönüştürülebilir veya doğrudan atmosferden filtrelenebilir.
    3. Birleştirme – Karbon ve hidrojenin birleşmesiyle benzin, dizel, gaz ve hatta uçak yakıtı olan kerosenin sentetik versiyonları üretilebiliyor.

    Kimyasal yapısı itibarıyla bu yakıtlar hâlâ benzine benzer. Bu sayede mevcut akaryakıt istasyonları ve motor teknolojileriyle uyumlu kalabiliyor.


    CO₂ Emisyonlarını Azaltmadaki Katkısı

    Paris İklim Anlaşması hedefleri doğrultusunda, trafiğin neden olduğu emisyonların önümüzdeki 40 yıl içerisinde dünya genelinde %50’den fazla, gelişmiş ülkelerde ise %85 oranında azalması gerekiyor.

    Elektrikli otomobiller bu hedefe ulaşmada büyük rol oynayacak olsa da, uçaklar, gemiler ve ağır ticari araçlar uzun yıllar boyunca fosil yakıtlara bağımlı kalacak. Bu noktada sentetik yakıtlar, karbonsuz içten yanmalı motorların anahtarı olabilir.

    Bosch’un yaptığı çalışmalara göre sentetik yakıtlarla donatılmış bir hibrit araç, 160 bin kilometrelik kullanım sonunda toplam maliyet açısından uzun menzilli elektrikli araçlardan daha avantajlı hale gelebiliyor.


    Daha Temiz Yanma, Daha Düşük Maliyet

    Sentetik yakıtların bir diğer avantajı ise yanma sürecinde çok daha düşük kurum üretmesi. Bu sayede egzoz gazı arıtma sistemlerinin maliyetleri düşüyor. Özellikle dizel motorlarda yüksek NOx ve partikül salımı ciddi bir sorunken, sentetik yakıtlarla bu emisyon değerleri minimuma inebiliyor.


    Akaryakıt İstasyonlarına Yeni Bir Soluk

    Sentetik yakıtların mevcut akaryakıt altyapısıyla uyumlu olması, elektrikli şarj istasyonu ağının kurulmasındaki zorluklara kıyasla büyük bir avantaj sağlıyor. Klasik otomobiller bile bu yakıtlarla çalışabileceği için, sürücülerin ekstra dönüşüm maliyetine katlanmasına gerek kalmıyor.

    Bugün Norveç ve Almanya’da pilot projelerle sentetik benzin, dizel ve gaz üretimi ve dağıtımı test ediliyor. Bu teknoloji yaygınlaşırsa, elektrikli dönüşüm için gereken süreden daha kısa zamanda büyük bir pazar payı elde edebilir.


    Sentetik Yakıtların Geleceği

    Henüz seri üretim aşamasında olmasa da, Almanya Ekonomi Bakanlığı “Ulaşımda Alternatif Enerjiler” programı kapsamında sentetik yakıtların geliştirilmesini destekliyor.

    • Şu an üretim pahalı olsa da ilerleyen yıllarda maliyetler düşecek.
    • Yapılan hesaplamalara göre, litre başına 1,00 – 1,40 Euro fiyat seviyesine inmesi mümkün.
    • Biyoyakıtlardan farklı olarak, tarım alanlarını tüketmeden üretilebiliyor.

    Bu avantajlar, sentetik yakıtları geleceğin ulaşımında elektriğe en güçlü alternatif konumuna getiriyor.


    Sentetik Yakıtlar ve Biyoyakıtların Farkı

    Biyoyakıt üretimi için geniş tarım alanlarına ihtiyaç duyuluyor. Bu da gıda güvenliği açısından sorun yaratabiliyor. Sentetik yakıtlar ise atmosferden CO₂ çekerek üretildiği için tarım arazilerini işgal etmiyor. Böylece hem çevreci hem de sürdürülebilir bir çözüm sunuyor.


    Piston Kafalar Yorumu

    Sentetik yakıtlar, otomotiv dünyasında adeta bir “ara köprü” görevi görecek gibi görünüyor. Elektrikli otomobillerin yaygınlaşması zaman alacak, ancak milyonlarca mevcut aracın daha temiz şekilde kullanılabilmesi için sentetik yakıtlar kritik öneme sahip. Özellikle klasik otomobil tutkunları için bu teknoloji, araçlarını çevreye zarar vermeden kullanmaya devam etme fırsatı sunuyor.

    Gelecekte belki de yollarımızda hem elektrikli hem de karbonsuz yakıtla çalışan araçları birlikte göreceğiz.

    🌍🚗 Karbonsuz Gelecek İçin Yeni Umut!
    Bosch’un geliştirdiği sentetik yakıtlar, mevcut araçları karbonsuz hale getirerek trafikten kaynaklanan CO₂ emisyonlarını ciddi şekilde azaltabilir. Sizce gelecekte benzin istasyonlarında sentetik yakıt görecek miyiz?

    #SentetikYakıtlar #Bosch #ÇevreciTeknoloji #PistonKafalar

    🌍🚗 Karbonsuz Gelecek İçin Yeni Umut!
    Bosch’un geliştirdiği sentetik yakıtlar, mevcut araçları karbonsuz hale getirerek trafikten kaynaklanan CO₂ emisyonlarını ciddi şekilde azaltabilir. Sizce gelecekte benzin istasyonlarında sentetik yakıt görecek miyiz?

    #SentetikYakıtlar #Bosch #ÇevreciTeknoloji #PistonKafalar

  • Porsche 2019 Yılından İtibaren Formula E’de Boy Gösterecek

    Porsche 2019 Yılından İtibaren Formula E’de Boy Gösterecek

    Porsche Formula E’ye 2019’da katılıyor! Elektrikli yarış stratejisiyle dikkat çeken marka, geleceğin mobilitesinde sürdürülebilirlik ve performansı buluşturmayı hedefliyor.

    Porsche Formula E ile Yeni Bir Çağa Adım Atıyor

    Alman spor otomobil devi Porsche, motor sporları stratejisinde radikal bir değişikliğe giderek elektrikli yarışlara odaklanıyor. Porsche Formula E girişimi kapsamında, marka 2019 yılından itibaren FIA Formula E Şampiyonası’nda mücadele edecek. Bu adım, Porsche’nin 2025 stratejisinin bir parçası olarak, elektrikli mobiliteye verdiği önemi bir kez daha ortaya koyuyor.

    Porsche’nin motor sporları geçmişi, Le Mans zaferleri, GT yarışlarındaki başarıları ve dayanıklılık şampiyonalarındaki üstün performanslarıyla dolu. Ancak artık markanın odağı sadece safkan benzinli motorlu yarış otomobilleri değil, aynı zamanda geleceğin elektrikli teknolojileri. Özellikle Mission E konseptiyle gündeme gelen Porsche, hem yollarda hem de pistlerde elektrikli gücün potansiyelini kanıtlamayı hedefliyor.


    Stratejinin Temeli: Elektrikli Gelecek

    Porsche AG Araştırma ve Geliştirme İdari Kurulu Üyesi Michael Steiner, markanın yeni stratejisini şu sözlerle açıklıyor:

    “Formula E’ye katılıp bu kategoride başarıya ulaşmak, Mission E projemizin doğal bir sonucu. Kendi teknolojilerimizi geliştirme ve uygulama özgürlüğünün artması, Formula E’yi bizim için oldukça cazip kılıyor.”

    Bu açıklama, Porsche’nin sadece yarışlara katılmakla kalmayacağını, aynı zamanda kendi elektrikli yarış otomobilini geliştireceğini de gösteriyor. Marka, bu kapsamda ilk adımları atmış durumda. Formula E, Porsche için yalnızca bir rekabet alanı değil, aynı zamanda çevreye duyarlılık, verimlilik ve sürdürülebilirlik vizyonunu hayata geçireceği bir platform olacak.


    GT Yarışlarında Porsche Geleneği Devam Ediyor

    Her ne kadar Porsche Formula E odağında elektrikli yarışlar olsa da, marka geleneksel GT kategorisini bırakmıyor. Porsche, 911 RSR ile FIA Dünya Dayanıklılık Şampiyonası’nda (WEC), Le Mans 24 Saat yarışında, American IMSA WeatherTech SportsCar Şampiyonası’nda ve diğer prestijli uzun mesafe yarışlarında yer almaya devam edecek.

    Bu strateji, Porsche’nin bir yandan geleceğe yatırım yaparken, diğer yandan köklü yarış mirasını da sürdürdüğünü kanıtlıyor. Özellikle 911 RSR ile elde edilen başarılar, markanın pistlerdeki güçlü konumunu koruyacağını gösteriyor.


    Formula E: Elektrikli Yarışların Zirvesi

    FIA tarafından düzenlenen Formula E, dünyanın tamamen elektrikli yarış otomobillerine adanmış ilk şampiyonası olarak dikkat çekiyor. 2014 yılında başlayan seri, kısa sürede küresel bir fenomen haline geldi.

    Formula E’nin en önemli farkı, yarışların büyük şehirlerin merkezlerinde düzenlenmesi. Paris, Roma, Berlin, New York ve Hong Kong gibi metropollerin sokakları, Formula E pistlerine dönüşüyor. Bu sayede seyirciler, motor sporlarını doğrudan günlük yaşamın içinde deneyimleme şansı buluyor. Porsche’nin bu sahneye çıkması, seriye hem prestij hem de heyecan katacak.


    Neden Formula E?

    Formula E, sadece hız ve rekabet değil; aynı zamanda teknoloji geliştirme ve sürdürülebilirlik anlamına geliyor. Porsche’nin bu seriyi seçmesinin nedenleri arasında:

    • Elektromobilite vizyonu: Porsche, 2025 yılına kadar satışlarının en az %50’sini elektrikli ve hibrit modellerden oluşturmayı hedefliyor.
    • Teknoloji geliştirme: Formula E’de kullanılan batarya, enerji geri kazanım sistemleri ve elektrik motorları, doğrudan yol otomobillerine aktarılabilecek teknolojiler sunuyor.
    • Marka imajı: Genç kitlelere hitap eden, çevre dostu ve geleceğe odaklı Formula E, Porsche’nin modern imajıyla uyumlu bir platform.

    Mission E ile Yollardan Pistlere

    Porsche’nin tamamen elektrikli ilk modeli Mission E, markanın geleceğe yönelik en büyük yatırımlarından biri. 600 beygir gücün üzerinde performans sunan bu otomobil, yalnızca 15 dakikada %80 şarj olabilmesiyle de dikkat çekiyor. Formula E’de elde edilecek mühendislik deneyimi, Mission E ve ilerideki tüm elektrikli Porsche modellerine katkı sağlayacak.


    Piston Kafalar Yorumu

    Porsche Formula E kararı, sadece motorsporları değil otomotiv dünyasının tamamı için büyük bir mesaj niteliğinde. Artık hız, performans ve rekabet yalnızca benzinli motorlarla değil, elektrikli teknolojilerle de mümkün. Sizce Porsche’nin Formula E’deki başarısı, elektrikli otomobillerin geleceğini hızlandırabilir mi? Yorumlarınızı bekliyoruz!