Aston Martin Works, bir ailenin 50 yıllık DB5 hayalini gerçeğe dönüştürdü. 900 sterline alınan DB5 bugün 1 milyon sterlin değerinde.
Bir otomobil bazen bir yatırım aracı olur, bazen bir vitrin objesi. Nadiren de bir hayatın sessiz tanığına dönüşür. İşte bu hikâye, tam olarak üçüncü kategoriye ait. Bir ailenin yarım asırlık hayalini, sabrını ve bağlılığını temsil eden 1965 model Aston Martin DB5, tam 50 yıl sonra doğduğu yere geri döndü ve yeniden hayata kavuştu.
Aston Martin Works tarafından gerçekleştirilen bu kapsamlı restorasyon, otomotiv dünyasında değer artışı kavramının ne anlama geldiğini de yeniden tanımlıyor.
📲 Artık Haberler Size Gelsin PistonKafalar’ın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler anında cebinize düşsün.
📩 İşbirliği ve reklam teklifleri için: info@pistonkafalar.com üzerinden bizimle iletişime geçebilirsiniz.
900 Sterlinlik Hayal, Bir Ömürlük Bağ
Gallerli kaynak ustası ve garaj işletmecisi John Williams, henüz 18 yaşındayken hayalini kurduğu otomobile sahip olmak için yıl boyunca fazla mesai yaptı. 1972 yılında, o dönem için bile mütevazı sayılabilecek 900 sterlin biriktirerek 1965 model bir Aston Martin DB5 satın aldı.
Bugünün parasıyla yaklaşık 15.000 sterline denk gelen bu rakam, o günlerde kimsenin bir DB5’in gelecekte milyonluk bir otomobile dönüşeceğini öngörmediğinin de kanıtıydı.
Araç; Weber karbüratörlü Vantage motor, tel jantlar, elektrikli Sundym camlar gibi dönemi için son derece arzu edilen donanımlara sahipti. Williams, DB5’ini dört yıl boyunca günlük otomobil olarak kullandı. Ta ki 1977’de Orta Doğu’da çalışmak üzere yurt dışına gidene kadar.
Zaman, Hayat ve Sabır
Williams ailesi için DB5, bir noktadan sonra garajda değil, hayatın içinde beklemeye başladı. Yıllar içinde teklifler geldi, zor zamanlar yaşandı, ama otomobil satılmadı.
Eşi Sue Williams’ın cümlesi her şeyi özetliyordu:
“Bir daha asla başka bir tane bulamazsın.”
Çocukların kaput üzerinde oynaması, egzozun kırılması, zamanın izleri… Hepsi DB5’in üzerinde birikti. John Williams için bu durum zamanla bir utanca dönüştü. Bir otomobil ustası olarak, hayalindeki arabayı bu halde bırakmış olmak onu rahatsız ediyordu.
Ve sonunda karar verildi.
DB5 Doğduğu Yerde Yeniden İnşa Edildi
Restorasyon için tercih edilen adres tesadüf değildi: Newport Pagnell. Aston Martin’in tarihsel kalbi, 13.000’den fazla efsane modelin üretildiği yer.
Restorasyon süreci 2022’nin sonlarında başladı ve yaklaşık 2.500 saatlik titiz bir çalışmanın ardından tamamlandı. Şasi ve Superleggera alüminyum gövde tamamen çıplak metale indirildi, her panel elde yeniden şekillendirildi.
Bu süreçte Panel, Boya, Döşeme ve Heritage atölyeleri koordineli şekilde çalıştı. Sonuç: “better-than-new” seviyesinde bir DB5.
Neden Bu DB5 Bu Kadar Özel?
Bu otomobil yalnızca duygusal değil, istatistiksel olarak da nadir.
1963–1965 yılları arasında üretilen 1.022 DB5’in:
Sadece 887’si saloon gövdeli
Yalnızca 39’u
Silver Birch renk
Vantage motor
Sağdan direksiyon kombinasyonuna sahip
Williams ailesinin DB5’i bu 39 otomobilden biri.
Üstelik ilk sahiplerinden birinin, The Beatles üyeleri John Lennon ve Ringo Starr’ın yaşadığı St George’s Hill bölgesinden olması, otomobilin kültürel değerini daha da artırıyor.
“Bu Bir Otomobil Değil, Bir Hikâye”
Paul Spires, restorasyon tamamlandığında şu ifadeleri kullandı:
“Bu araç geldiğinde oldukça yorgundu ama biz zorlukları severiz. Bugün baktığımda, mutlak anlamda muhteşem görünüyor.”
Resmî bir değer açıklanmıyor ancak uzman görüşü net: Eğer satışa çıksa, değeri 1 milyon sterline kadar ulaşabilir.
Bu hikâye bize şunu hatırlatıyor: Gerçek otomobil tutkusu, trendle değil sabırla ölçülür. Bir DB5’i 50 yıl boyunca elinde tutmak; kripto, borsa ya da koleksiyonculuktan çok daha derin bir bağlılık ister. Bugün milyonluk değere ulaşan bu Aston Martin, aslında en pahalı yatırımın sevgi ve sadakat olduğunu söylüyor.
Rolls-Royce Phantom’un 100. yılı Pebble Beach’te kutlanıyor. 1925 model Phantom’la yüz yüze geldiğim bu özel anı ve modelin 8 nesillik hikâyesini keşfedin.
Bir Asırlık Lüksün Simgesi
Rolls-Royce Phantom, otomotiv dünyasında lüksün ve zarafetin zirvesi olarak kabul ediliyor. İlk kez 1925’te tanıtılan bu model, 100 yıllık tarihinde sekiz nesil boyunca sürekli evrim geçirerek “dünyanın en kusursuz otomobili” olma iddiasını sürdürdü. 2025 yılı, Phantom’un doğumunun 100. yılı ve bu özel an, Monterey Car Week kapsamında Pebble Beach Concours d’Elegance’ta kutlanıyor. Rolls-Royce, her nesilden birer Phantom’u bir araya getirerek otomobil tarihinin en nadide buluşmalarından birine imza atıyor.
1925 Model Phantom ile Karşılaşmam
Geçtiğimiz hafta hayatımın en özel otomobil anlarından birini yaşadım. Tam 100 yıl önce üretilmiş, iki adet 1925 Rolls-Royce Phantom’u yakından görme fırsatım oldu. Bunlardan biri siyah renkte, restorasyonu tamamlanmış haldeydi; diğeri ise süt beyazı, hâlâ restorasyon sürecindeydi. Her iki araç da adeta yaşayan birer sanat eseri gibiydi. Aynı karede bu iki efsaneyle yer almak beni inanılmaz şanslı hissettirdi. Bu anı hem Piston Kafalar hem de kendi Instagram hesabımda paylaştım. Haberimizin yanında, bu karşılaşmadan kareler ve kenarında kendi fotoğrafım da yer alacak.
Phantom’un 8 Nesillik Yolculuğu
Phantom I (1925–1929)
“New Phantom” adıyla tanıtıldı. 7.7 litrelik sıralı altı silindir motoru, sessizliği ve sağlamlığı ile dönemin en prestijli aracı oldu. ABD pazarına hitap etmek için Springfield, Massachusetts’te üretim yapıldı.
Phantom II (1929–1935)
Büyük Buhran döneminde şasi ve süspansiyon iyileştirildi. Phantom Continental versiyonu, daha kısa dingil mesafesi ve sportif karakteri ile dikkat çekti.
Phantom III (1936–1939)
Rolls-Royce’un ilk V12 motorlu modeli. 7.3 litrelik motoru ve bağımsız ön süspansiyonu ile hem konfor hem performans sundu.
Phantom IV (1950–1956)
Sadece kraliyet ailesi ve devlet başkanlarına satıldı. Toplamda sadece 18 adet üretildi. İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in aracı, bu dönemin en ünlü örneklerinden biri.
Phantom V (1959–1968)
6.3 litrelik V8 motor ve otomatik şanzıman ile geldi. John Lennon, Elvis Presley ve Liberace gibi ünlüler tarafından tercih edildi.
Phantom VI (1968–1990)
Son “rolling chassis” nesli. 6.75 litrelik V8 motor, gelişmiş klima ve süspansiyon sistemleriyle donatıldı.
Phantom VII (2003–2016)
BMW yönetiminde geliştirilen ilk Phantom. 6.75 litrelik V12 motor, Starlight Headliner gibi lüks detaylar bu dönemde ortaya çıktı.
Phantom VIII (2017–günümüz)ve kendi objektifimizden 1925 Phantom I
Modern teknolojiyle donatılmış, kişiselleştirilebilir “Gallery” panelleri, masajlı koltuklar ve 8 haneli fiyatlı özel üretim gövdeler sunuyor.
100. Yılda Pebble Beach Buluşması
Bu yılki Pebble Beach’te, her nesilden Phantom’un yer aldığı “100 Years of Phantom” sınıfı oluşturuldu. Katılan araçlar, dünyanın dört bir yanından getirilen özenle korunmuş ya da restore edilmiş örneklerden oluşuyor. Bu, otomobil tutkunlarının bir asırlık mühendislik ve tasarım mirasını yan yana görebileceği nadir fırsatlardan biri.
Piston Kafalar Yorumu
Rolls-Royce Phantom, yalnızca bir otomobil değil; zamanın ötesine geçen bir mühendislik ve sanat eseri. 1925 model iki Phantom’u yakından görmek, bu mirasın ne kadar özenle korunduğunu bir kez daha hissettirdi. Otomotiv tarihinde böyle bir süreklilik ve kalite, çok az markaya nasip oldu.
Rolls-Royce Türkiye’nin satış sonrası hizmetleri güncel modelleri ve en güncel fiyat bilgisi için Rolls-Royce Türkiye Resmi Web Sitesi üzerinden iletişime geçebilirsiniz.
DS Automobiles, DS’in 70. yılını muhteşem bir sergiyle kutladı. Efsanevi modeller ve yepyeni N°8 ilk kez bir arada sahne aldı. Tüm detaylar haberimizde!
DS Automobiles, 70 Yıllık Efsaneyi Kutladı
Fransız otomotiv dünyasının sembol markası DS Automobiles, DS modelinin 70. yılını Paris’te düzenlediği özel bir etkinlikle kutladı. “DS, a work of art for 70 years” temasıyla düzenlenen sergi, otomobil severlere tarihin ve modern tasarımın kesiştiği büyülü bir atmosfer sundu.
L’Aventure DS iş birliğiyle organize edilen etkinlikte, DS kulüpleri ve ziyaretçiler, markanın ikonik modelleriyle dolu bir yolculuğa çıktı. Özellikle hidropnömatik süspansiyon teknolojisinin öne çıkarıldığı DS Balloons sergisi, 1959’un efsanevi tanıtımını günümüze taşıdı.
DS, Yalnızca Bir Otomobil Değil
6 Ekim 1955’te ilk kez satışa sunulan DS, kısa sürede bir ikon haline geldi. Sadece bir araç değil, sanat eseri ve Fransız zarafetinin sembolü olan DS, toplamda 1 milyon 456 bin 115 adet üretildi.
Üstelik bu model, yalnızca yolların değil, tarihin de seyrini değiştirdi. General de Gaulle’ün 1962’deki suikast girişiminden DS sayesinde sağ kurtulması, otomobilin hidropnömatik süspansiyon sistemini efsaneleştirdi.
Beyaz Perdede de Yıldız Oldu
DS, sadece yollarda değil, beyaz perdede de başrol oynadı. Rol aldığı unutulmaz filmler arasında:
Fantomas Unleashed (1965)
The Samurai (1967)
Back to the Future (1989)
gibi yapımlar yer alıyor. Bu filmler DS’in stil, teknoloji ve prestij dolu kimliğini dünya çapında tanıttı.
DS: Sanat Eseri Olarak Tarihe Geçti
1957 Milano Trienali’nde Endüstriyel Sanat Ödülü kazanan DS, sıradan bir otomobilden öte bir tasarım şaheseri olarak anılıyor. New York’taki MoMA Müzesi koleksiyonunda sergilenmesi, markanın sanatsal kimliğini tescilliyor. Ünlü düşünür Roland Barthes ise DS’i “gökten inmiş istisnai bir parça” olarak tanımlayarak, onu Gotik katedrallerle bile kıyaslamıştı.
“DS, A Work of Art for 70 Years” Sergisi
Kutlamaların kalbinde yer alan özel sergide:
1969 DS 21 Pallas
Yepyeni 2025 DS N°8
modelleri yan yana sergilendi. Özellikle Kristal İnci rengindeki yeni N°8, Alezan Kahverengi Nappa deri döşemeleriyle tüm dikkatleri üzerine çekti.
Etkinlikte ayrıca:
DS Balloons enstalasyonu (1959)
1972 DS 21 Prestige
1961 DS 19 Cabrio
1962 Paris Otomobil Fuarı’ndan DS 19 Totem Pole
gibi 12 efsane model otomobil tutkunlarıyla buluştu.
DS Balloons: Teknolojinin ve Sanatın Buluşması
DS Balloons, dört büyük balon üzerine yerleştirilmiş Kaplumbağa Kabuğu Sarısı DS 19 modeliyle, hidropnömatik süspansiyonun benzersizliğini vurguluyor. Bu vizyoner proje, DS’in zamanın ötesinde bir sanat eseri olduğunu tüm dünyaya göstermişti.
Pistonkafalar Yorumu
Pistonkafalar olarak şunu söyleyebiliriz: DS Automobiles, 70. yıl kutlamasıyla otomotiv tarihine yeniden damga vurdu. Yeni N°8 modeli, markanın lüks mirasını modern dokunuşlarla geleceğe taşıyor. DS Balloons ise bir otomobilin sadece makine değil, bir sanat objesi olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. DS’in gelecekteki projelerini heyecanla bekliyoruz!
Yorumunuzu Bizimle Paylaşın!
Sizce DS Automobiles 70. Yıl kutlamasının yıldızı hangi model oldu? DS Balloons mu yoksa modern N°8 mi? Yorumlarınızı bekliyoruz!
Citroën’in 1934 yılında ilk kez Paris’te görücüye çıkardığı efsanevi modeli Traction Avant, bu yıl 90. yaşını kutluyor. 100 patentli otomobil olarak da bilinen Citroën Traction Avant, dönemin en modern çözümlerini bir araya getirmesiyle öne çıkıyor.
Citroën, 1934’te Paris’te görücüye çıkan Traction Avant modelinin 90. yıl dönümünü kutluyor. Efsanevi Traction Avant modeli, o yıllarda Citroën markasını yeniden lanse etmek ve kalıcı bir izlenim bırakmak için tasarlanmıştı. Citroën, 1919 yılında seri üretilen otomobillerini Avrupa’ya ilk kez ithal ederken 1921’de yarı-paletli araçlarıyla dikkat çekti. 1924 yılına gelindiğinde ise tamamen çelik gövdeyi ve 1932’de yüzer motoru icat eden Citroën, 1934’te Traction Avant modeli ile yenilikçi ruhunu vurgulamayı amaçlıyordu. Bu model, vergi sınıfı gereği ‘7’ ismiyle ticarileşti ve kısa sürede hem markayı hem de modeli öne çıkaran bir yenilik olarak Traction Avant adını aldı.
Traction Avant modeli, önden çekişli aktarma sistemi, monokok şasisi, hidrolik frenleri ve dört tekerlekte bağımsız süspansiyon sistemi gibi döneminin en modern teknik çözümlerini tek bir modelde bir araya getirmesi açısından benzersizdi. Model, o zamanlar en iyi yol tutuşa sahip, en güvenli ve en konforlu otomobil olarak kabul ediliyordu. Bununla birlikte teknolojik gelişmelerden yoğun bir şekilde yararlanıyordu. Bunun yansıması olarak Traction Avant, ömrü boyunca 100 patentli otomobil olarak da anıldı. Traction Avant, Streamline’dan ilham alan özgün aerodinamik tasarımıyla kısa sürede simgesel bir Citroën modeli haline gelirken, aynı zamanda o yıllar için direnişçileri ve polisiye senaryoları konu alan birçok filmde oyuncu olarak sinema perdelerini de süsledi. Dünya çapında ün kazanan Traction Avant, üretimi sona erdiği 1957 yılına kadar 760.000 adet sattı.
Halen markanın bir simgesi olan efsanevi model, Citroën’in mümkün olduğu kadar çok insanın mobilite ihtiyacına yönelik tasarım ve konfor vaadini somutlaştırıyor. Bu değerler, elektrikli mobiliteyi erişilebilir kılmak için yenilikçi bir yaklaşım sergileyen yeni ë-C3‘te ve her yolculuğu mutlak bir huzur anına dönüştürmek üzere tüm bileşenleri bir araya getiren C5 X Grand Tourer‘da bugün hala var olmaya devam ediyor.
100 patentli otomobil Traction Avant devrimi
1933 yılının başlarında, Ekim 1932’de pazara sunulan Citroën 8, 10 ve 15 modellerinin yerini yeni bir modelin almasına karar verildi. Bu dönemde André Citroën, tamamen devrim niteliğinde bir otomobil ile önemli bir etki yaratmayı ve tüm rakiplerini geride bırakmayı hedefledi. 1930’ların başındaki küresel ekonomik krizin o zamanlar Avrupa’da hissedilen etkilerinden korunmak için en az iki yıllık bir pazar liderliği amaçlıyordu. Bu nedenle bu yeni otomobil dikkat çekici olacak ve maksimum düzeyde teknik yenilik barındıracaktı.
Bu hedeflerle geliştirilen model, şasi ihtiyacını ortadan kaldıran ve ağırlık merkezini önemli ölçüde azaltan tamamen çelik monokok şasi, önden çekiş, çıkarılabilir manşonlu üstten supaplı motor, hidrolik fren, dört tekerlekte bağımsız süspansiyon ve otomatik şanzıman gibi ilerici özelliklere sahipti. Ancak zamanın kısıtlı olmasınedeniyle otomatik şanzıman, ürün gamına 1934 yılından itibaren eklendi.
Bu teknik yeniliklerin yanı sıra geleneksel şasiye sahip olmayan Traction modeli, hem hatları hem de düz tabanı ile aerodinamik bir gövdeye sahipti. Ayrıca çok alçak ağırlık merkezine ek olarak kompakt motor ve şanzıman, daha çok önde olan bir ağırlık dağılımını mümkün kılıyordu. Aracı kullanan ilk gazeteciler ve sürücüler yeni Citroën modelinden çok etkilenmişti. Daha önce hiçbir otomobil böylesine güvenli ve kolay sürüş imkanı sağlamamıştı. Modelin yol tutuşu yeni standartlar belirlemişti. Motor hızlı tepki veriyordu, frenler güçlüydü ve güvenlik kusursuzdu. Haziran 1936’da kremayer ve pinyonlu direksiyonun benimsenmesi gibi iyileştirmelerle nitelikleri zaman içinde sürekli olarak gelişti. Böylece Traction diğer tüm otomobillere göre teknik olarak her zaman ilerici oldu. Bu başarılı yolculuk üretimin sona erdiği Temmuz 1957’ye kadar devam etti.
Tarihin gizemine karışan 22 veya diğer adıyla Javel modeli
Tüm Traction modelleri arasında en prestijli olan ve bugün bile hala gizemini koruyan 22, Ekim 1934‘te Paris Otomobil Fuarı‘nda tanıtıldı. 22, 11 modeli ile aynı olarak 78 x 100 mm çap x strok değerine sahip üstten supaplı tamamen yeni bir V8 motora sahipti. 3.822 cc hacmindeki motoru 100 HP güç üretiyor ve 140 km/s maksimum hıza ulaşabiliyordu. Dış tasarımında aerodinamik farlar, 8 rakamına sahip bir ön ızgara ve yarım kanatlı üst üste bindirilmiş tamponlarla 11 modelinden ayrışıyordu. Bu modelden sadece 20 adetlik deneme üretimi yapıldı. Ancak koleksiyonerlerin ve tarihçilerin araştırmalarına rağmen hepsi tamamen ortadan kaybolmuş gibi görünüyor.
Yolların kraliçesi olan 15 modeli
Citroën, 22 projesinin ardından hala üst düzey bir Traction satmayı hedefliyordu ve Ekim 1938’de 15 SIX‘i pazara sundu. Bu yeni model, 77 HP güç üreten 2.867 cc hacimli yeni sıralı altı silindirli bir motora sahipti. Bu motorun sola dönük olma gibi ilginç bir özelliği vardı. Bu yönü yeni modele 15 SIX G adını kazandırdı. 15 SIX, 11 B ile aynı dış görünüme sahipti ve iki aracın gövdeleri aynıydı. Ancak yeni ve daha uzun motor, ona farklı bir karakter kazandıran 11 cm daha uzun bir kaput gerektiriyordu. Güçlü ve sessiz bir yapıyla birlikte üstün yol tutuşu ve konfor özellikleri sunan bu araç, kısa sürede “Yolların Kraliçesi” lakabını aldı.
Eylül 1947’de motorunun dönüş yönü tersine çevrildi. Böylece 15 SIX G’nin yerini 15 SIX D aldı. 15 SIX, savaş sonrasında başarıya ulaştı ve gerçek bir ikonik statü kazanarak Fransa’nın üst düzey otomobili olarak kendini kanıtladı. Mayıs 1954’te yeni bir 15 SIX olan 6 H pazara sunuldu. Bu model, arka aksta yer alan sabit yükseklikte bir hidro-pnömatik süspansiyona sahipti. Bu süspansiyon aynı zamanda yaklaşık bir buçuk yıl sonra DS 19’da kullanılacak devrim niteliğindeki süspansiyonun ta kendisiydi. Javel’in yeni kraliçesinin Ekim 1955’te pazara sunulmasıyla 15 SIX’in kariyeri sona erdi.
Çoklu karoser seçenekleriyle fark yarattı
7 modeli, 1934’te pazara sunulduğunda, dört kapılı sedan dışında coupe ve katlanabilir ön camlı üstü açılır versiyonu da mevcuttu. Birkaç ay sonra 11 modeli ortaya çıktı. O da sedan, coupe ve üstü açılır versiyonlara sahipti. Ayrıca 7-9 koltuklu aile, taksi veya 5-6 koltuklu sedan olarak yapılandırılan altı camlı uzun bir gövdeye ve 5 koltuklu şehirli coupe olarak yapılandırılan dört canlı uzun bir gövdeye de sahipti. Nisan 1938’den itibaren 11 modelinin ticari 5 koltuklu hizmet-turizm veya 500 kg taşıma kapasiteli versiyonu da sunuldu.
7 ve 11 Coupe versiyonlarının üretimi Eylül 1938’de, 7 ve 11 Cabrio versiyonlarının üretimi ise Kasım 1939’da sona erdi. 15 SIX modeli Ekim 1938’de satışa sunulduğunda bu modelin 5-6 koltuklu sedan versiyonu da mevcuttu. Ardından Mayıs 1939 itibarıyla 11 modelinde olduğu gibi, 5-6 koltuklu uzun versiyon ve 8-9 koltuklu aile otomobili versiyonları da sunuldu. Bir düzineden az üstü açılır 15 SIX modeli de üretildi, ancak bunlar satışa sunulmadı. Savaştan sonra 11 ve 15 aile modelleri Eylül 1953’e kadar, 11 ticari ise Mart 1954’e kadar fiyat listesine dönmedi. Nitekim üretilen son Traction, 24 Temmuz 1957 tarihinde 11 B isimli aile modeli oldu.
Traction’ın üstün başarıları
Traction modeli ilk yollara çıktığı günden itibaren farklı yarışlarda ve yarışmalarda boy gösterdi. Model ilk kez 1934 yazında Bagatelle, Bois de Boulogne ve Deauville’deki oldukça popüler şıklık yarışmalarında öne çıktı. Sedan, Cabrio veya Coupe versiyonlarında yer alan alçaltılmış ve aerodinamik hatları ile birbirinden farklı büyük ödüller kazanan Traction, Birincilik Ödülleri, Mükemmellik Ödülleri ve Jüri Ödülleri kazandı.
Ayrıca 1934 yılında François Lecot ve Maurice Penaud ile birlikte; 77 saatte 5.007 kilometre yol kat ederek Fransa ve Belçika turu gerçekleştirdi. Model ayrıca 8 günde 3.200 kilometrelik ilk Paris-Moskova-Paris posta bağlantısı gibi etkileyici dayanıklılık yarışlarında mekanik niteliklerini de gösterdi. François Lecot, 22 Temmuz 1935 ile 26 Temmuz 1936 tarihleri arasında Fransa Otomobil Kulübü’nün denetiminde tek başına yola çıktı ve Paris ile Monte Carlo arasında olmak üzere 400.000 kilometrelik bir maraton gerçekleştirdi. Bu da günde ortalama 1.000 kilometre anlamına geliyordu.
Rosalie VII adında bir Traction, dönemin ünlü Yacco yağlarının renkleriyle, Linas Montlhéry hız pistine çıktı. Bu araç, 18-23 Temmuz 1934 tarihleri arasında altı günde 111,183 km/s masimum hıza ulaştı ve 14 saat, 43 dakika, 14 saniye ve 9 salisede 10.000 mil (toplam 16.093,420 km) mesafe kat ederek beş uluslararası E sınıfında rekor kırdı. Ardından Rosalie IX adında bir Traction, mart-mayıs 1936 tarihleri arasında Citroën bayileri ve Yacco pilot ekibinin pilotajında trafiğe açık yollarda bir dayanıklılık mücadelesi gerçekleştirdi. Günde minimum 1.500 km yol kat edilen mücadele de, toplamda 104.000 km yol kat ettikten sonra, mücadele Fransa Otomobil Kulübü Genel Merkezi önünde sona erdi.
Daha yakın bir tarihte, Temmuz 1988’den Ocak 1990’a kadar, Chrome ve Cambouis adında iki 1953 Traction 11 B dört Fransız gençle beş kıtada 100.000 km’lik dünya turu gerçekleştirdi. İster Nationale 7, isterse de Afrika parkurları olsun, ebedi gezgin Traction, bugün bile tüm maceraların otomobili olmaya devam ediyor.
Traction gerçek bir tarihi anıt ve koleksiyon parçası
Gerçek bir Fransız ikonu olan Traction, birçok kişi tarafından gerçek bir tarihi anıt olarak kabul edilen az sayıdaki otomobilden biri olarak öne çıkıyor. Bu model 18 Nisan 1934’teki lansmanından bu yana Fransız yaşamının bir parçası oldu. “Bay Herkesin Otomobili” Traction, çetesiyle birlikte banka soyguncularının otomobiline dönüştü. 1939’dan 1945’e kadar askeri personel aracı, Fransa’yı özgürleştiren Direniş’in otomobili ve yeniden yapılanmakta olan ülkenin otomobili oldu. Daha sonra politikacılarla birlikte devletin resmi otomobili oldu. Ayrıca General de Gaulle’ün de favorisi olan model, gücün gerçek bir simgesi haline geldi. İster Élysée Sarayı’nın avlusunda, ister bakanlıklarda, isterse de farklı şehirlerde olsun, her yerde kendini gösterdi.
Mart 1968’de, Traction üretiminin sona ermesinden on yıl sonra, tamamen modele özel ilk koleksiyoncu kulübü kuruldu. La Traction Universelle adını taşıyan bu kulüp, bugün Fransa’nın 17 bölgesine ve aynı zamanda tüm kıtalara yayılmış 1.600’ü aşkın üyesiyle dünyanın en büyük Traction kulübü olarak dikkat çekiyor. La Traction Universelle kulübü, 1984 yılında Place de la Concorde ve Le Bourget’te düzenlenen Traction’ın 50. yıl dönümünden bu yana, bu ikonik Citroën modelinin tüm önemli yıl dönümlerini kutluyor. Fransız kulüp, bu yıl, 90. yıl dönümü vesilesiyle 9-11 Mayıs tarihleri arasında Auvergne’de, Clermont-Ferrand yakınlarındaki Charade pistinde Traction tutkunlarını ağırlayacak. Etkinliğe şimdiden 1000 üzerinde kayıt yapılmış durumda.
1934’ten 1957’ye kadar üretilen modeller ve evrimleri
İlk Traction modeli 7
18 Nisan 1934‘te İlk Traction modeli olan 7 A’nın üretimine başladı. Dört silindirli, 72 x 80 mm çap x strok değerine sahip 1.303 cc hacimli bir motora yer veriliyordu. Bu motor 32 HP güç üretiyor ve 7 beygir-vergi sınıfında yer alıyordu.
7 A’nın takipçisi 7 B ise haziran ayında pazara sunuldu. Yeni motor 78 x 80 mm çap x strok değerlerine sahipti. Silindir hacmi ise 1.529 cc’ye çıkmıştı. Motor artık 35 HP güç üretiyor ve 9 beygir-vergi sınıfında yer alıyordu. 7 B 100 km/s maksimum hıza ulaşıyordu.
Temmuz 1934‘te 7 modelinin 7 S veya 7 Sport adı verilen sportif versiyonları görücüye çıktı. Kaputunun altında, 78 x 100 mm çap x strok değerlerine sahip 1.910 cc hacimli bir motor vardı. Bu motor 46 HP güç üretiyor ve 11 beygir-vergi sınıfında yer alıyordu. Bu versiyon, 115 km/s maksimum hıza ulaşıyordu.
Eylül 1934‘teki Paris Otomobil Fuarı’na günler kala, 7 B’nin yerini, motoru daha da geliştirilen 7 C aldı. Yine 9 beygir-vergi sınıfında yer alıyordu. Ancak 72 x 100 mm çap x strok değeriyle motorun silindir hacmi 1.628 cc’ye yükselmişti. 36 HP güç üretiyordu ve maksimum hızı 100 km/s idi.
Şubat 1939‘dan itibaren 7 C, son olarak yakıt tüketimini yüzde 10 oranında azaltan 7 Economique adında yeni bir motora kavuştu.
1941 baharında 7 modelinin üretimi sona erdi.
Uzun soluklu kariyere sahip olan 11 modeli
Ağustos 1934‘te pazara sunulan 11 modeli, 11 A adını aldı. 7 S’ten bir ay sonra, 11 beygir-vergi sınıfı için 46 HP güç üreten ve aynı şekilde 1.910 cc hacimli 78 x 100 mm çap x strok değerine sahip bir motorla pazara sunuldu. 11 A modeli, dışarıdan bakıldığında 7 modeline kıyasla 12 cm daha geniş ve 20 cm daha uzun gövdesiyle daha büyüktü.
Ekim 1934‘te Paris Otomobil Fuarı’nda 11 AL veya 11 Light ismiyle anılan model, 7 S modelinin yerini aldı. 11 AL modeli, 7S gibi 7 gövdesi ve 11 HP gücündeki motoru kullanıyordu. Ancak 11 AL, 11 A’nın daha kaliteli olan iç kaplama seviyesiyle farklılaşıyordu.
Şubat 1937‘de 11 A ve 11 AL’nin yerini 11 B ve 11 BL modelleri aldı. Eş zamanlı olarak, özel bir silindir kapağına sahip bir motorla donatılan ve 11’in gelişmiş versiyonu olarak konumlandırılan 11 AM adı altında yaklaşık 500 adetlik küçük bir seri de üretildi.
Nisan 1938‘de, 11’in 11 C veya 11 ticari olarak da anılan bir versiyonu pazara sunuldu. Bu model mekanik olarak 11 ile aynıydı ve ayrıca 500 kg’lık taşıma kapasitesine sahipti. Bununla birlikte ihtiyaca yönelik dönüştürülebilen çok amaçlı bir araçtı. 11 C, turistik hizmet konfigürasyonu ile de sunuluyordu. Bu modelde aile modelinin uzun aks mesafesine sahip gövdesi benimsendi ve yüklemeyi kolaylaştıran iki parçalı bagaj kapağı pratik bir özellik olarak öne çıkıyordu.
Mart 1939‘dan itibaren 11 Performance olarak adlandırılan yeni bir motor seçeneği, 11 modellerinin tamamında sunuldu. Bu motorla birlikte modelin gücü 46 HP’den 56 HP’ye çıkmıştı.
Mayıs 1955‘te 11 B, 11 BL ve 11 C’nin son evrimi olan 11 D isimli model, gücü 68 HP’ye çıkarılan yeni bir motorla tanıtıldı. Bu model, gelecekte tanıtılacak olan DS 19 ve ID 19 modellerinin de habercisiydi.
25 Temmuz 1957‘de 11 modelinin üretimi Javel fabrikasında sona erdi. 11, sonuncu Traction modeliydi.
Citroën Traction Avant AilesiCitroën Traction Avant CabrioCitroën Traction AvantCitroën Traction Avant
Manifold Garage klasik oto sergisi, Kuzu Effect AVM’de 1969-1972 Amerikan kaslı araçları ve nostaljik modelleriyle ziyaretçileri büyülüyor.
Manifold Garage Klasik Oto Sergisi Nostalji Rüzgârı Estiriyor
Manifold Garage klasik oto sergisi, Kuzu Effect AVM’de otomobil severleri büyüleyen eşsiz bir etkinliğe imza atıyor. Sergide 1969-1972 yılları arasında üretilen 12 adet klasik araç, otomobil tutkunlarının beğenisine sunuluyor. Özellikle Amerika üretimi V8 motorlu araçlar, göz alıcı tasarımları ve güçlü performanslarıyla ziyaretçilerin ilgisini üzerine topluyor.
V8 Motorlu Klasiklerin Şovuna Yoğun İlgi
Serginin yıldızlarından biri, 1969 model Chevrolet Camaro. Tam 500 beygir gücündeki bu ikonik araç, motor sesi ve kaslı gövde yapısıyla ziyaretçilerin hayranlığını kazanıyor. Sergi sahibi Alper Ömeroğulları, klasik araç tutkusunun sonradan edinilemeyeceğini vurguluyor ve şöyle diyor:
“Klasik otomobillerin kendine özgü karakteri ve ruhu var. Ziyaretçilerimizin sergiyi gezmesinin ardından ifadelerinden de bunu gözlemleyebiliyoruz. Amacımız bu ruhu yeniden yeşertmek.”
Sürpriz Klasikler Yolda
Manifold Garage klasik oto sergisi yalnızca mevcut araçlarla sınırlı kalmayacak. Alper Ömeroğulları, yaz sonuna kadar devam edecek sergiye sürpriz klasik araçların da ekleneceğini söylüyor. Ayrıca, hem birinci el hem de ikinci el klasik araçların sergilendiği etkinlik, özellikle koleksiyonerler için büyük fırsatlar sunuyor.
Klasik Otomobil Tutkunları İçin Kaçırılmayacak Fırsat
Kuzu Effect AVM’deki bu sergi, klasik araçların ruhunu ve estetiğini keşfetmek isteyen herkese kapılarını açık tutuyor. Ziyaretçiler, araçların teknik özellikleri hakkında detaylı bilgi alabiliyor ve bazı araçların direksiyonuna geçip oturma fırsatı da yakalayabiliyor.
Manifold Garage klasik oto sergisi, otomobil dünyasında fark yaratan özel bir etkinlik olarak öne çıkıyor. Serginin amacı yalnızca araçları göstermek değil; aynı zamanda klasik otomobillere olan tutkuyu, genç nesillere de aktarmak.
Piston Kafalar Yorumu
Manifold Garage klasik oto sergisi, Türkiye’de nadir gerçekleşen, koleksiyoner ruhuna hitap eden müthiş bir organizasyon. Özellikle Camaro gibi yüksek beygir gücüne sahip Amerikan kaslı otomobilleri canlı görmek büyük bir ayrıcalık. Sergi, sadece otomobil değil, bir kültür deneyimi sunuyor. Yolu Bodrum’a düşenlerin Kuzu Effect AVM’ye mutlaka uğramasını öneririz!
Özet Paragrafı
Sonuç olarak, Manifold Garage klasik oto sergisi hem koleksiyonerler hem de otomobil meraklıları için eşsiz bir deneyim sunuyor. Kuzu Effect AVM’de yer alan sergi, 1969-1972 dönemine ait ikonik araçları ve Amerikan V8 efsanelerini günümüze taşıyor. Yaz sonuna kadar devam edecek etkinlik, klasik otomobil dünyasına büyülü bir yolculuk vaat ediyor.
Manifold Garage’ın Ev Sahipliği Yaptığı Klasik Oto Sergisi Ziyaretçileri Büyüledi
Manifold Garage’ın Ev Sahipliği Yaptığı Klasik Oto Sergisi Ziyaretçileri Büyüledi
Manifold Garage’ın Ev Sahipliği Yaptığı Klasik Oto Sergisi Ziyaretçileri Büyüledi
Manifold Garage’ın Ev Sahipliği Yaptığı Klasik Oto Sergisi Ziyaretçileri Büyüledi
Manifold Garage’ın Ev Sahipliği Yaptığı Klasik Oto Sergisi Ziyaretçileri Büyüledi
Manifold Garage’ın Ev Sahipliği Yaptığı Klasik Oto Sergisi Ziyaretçileri Büyüledi
Manifold Garage’ın Ev Sahipliği Yaptığı Klasik Oto Sergisi Ziyaretçileri Büyüledi
Manifold Garage’ın Ev Sahipliği Yaptığı Klasik Oto Sergisi Ziyaretçileri Büyüledi
Manifold Garage’ın Ev Sahipliği Yaptığı Klasik Oto Sergisi Ziyaretçileri Büyüledi
Manifold Garage’ın Ev Sahipliği Yaptığı Klasik Oto Sergisi Ziyaretçileri Büyüledi
Manifold Garage’ın Ev Sahipliği Yaptığı Klasik Oto Sergisi Ziyaretçileri Büyüledi