Etiket: Otonom Sürüş

  • Mercedes’ten Geçmişin Zarafetiyle Geleceğin Teknolojisini Buluşturan Konsept

    Mercedes’ten Geçmişin Zarafetiyle Geleceğin Teknolojisini Buluşturan Konsept

    Mercedes, geçmişin efsanevi tasarımını geleceğin teknolojisiyle buluşturan Vision Iconic konsept aracını tanıttı.

    Geleceğin Lüksü: Mercedes-Benz Vision Iconic Sahneye Çıktı

    Mercedes-Benz, Vision Iconic adını verdiği yeni konsept aracıyla otomotiv tarihinin en iddialı tasarım ve teknoloji vizyonunu gözler önüne serdi. Solar enerjiyle menzil artırabilen özel boya, Level 4 otonom sürüş, nöromorfik işlemci mimarisi ve steer-by-wire direksiyon teknolojisi gibi çığır açan yeniliklerle donatılan model, markanın “ikonik tasarımın yeni çağı” vizyonunu temsil ediyor.

    Şanghay Moda Haftası ile eş zamanlı olarak tanıtılan Vision Iconic, sadece bir otomobil değil; geleceğin mobilite anlayışını yeniden tanımlayan bir sanat eseri olarak görülüyor.

    Yeni ‘Iconic Grille’ aydınlatmalı yıldız logosu ile klasik ve dijital tasarımı buluşturuyor

    Efsane Grille’in Yeni Çağı: Dijital ve Işıklı Kimlik

    Vision Iconic’in ön yüzü, markanın 100 yılı aşkın tarihine damga vuran krom ızgaranın modern bir yorumunu sunuyor. W108 ve Mercedes 600 Pullman gibi klasiklerden esinlenen yeni “Iconic Grille”, aydınlatmalı yıldız logosu ve dinamik ışık animasyonlarıyla artık sadece bir tasarım unsuru değil, aynı zamanda duygusal bir dijital imza.


    İç Mekanda Art Deco ile Yapay Zeka Buluşuyor

    Aracın iç tasarımı, Art Deco zarafeti ile yüksek teknolojiyi buluşturuyor. Sürekli dijitalleşen mobil dünyada konforu yeniden tanımlayan Vision Iconic, sinematik bir gösterge animasyonu, yapay zekalı sürücü asistanı ve markanın logosunu andıran bir saat tasarımıyla benzersiz bir atmosfer sunuyor.

    Ön koltuklarda yer alan geniş kadife koltuklar, 17. yüzyıldan ilham alan “straw marquetry” döşeme detayları ve cam küre içine yerleştirilmiş Mercedes logosu, aracın iç mekanını adeta bir lüks salon haline getiriyor.

    Vision Iconic’in lounge benzeri iç mekanı, zarafet ve ileri teknolojiyi bir araya getiriyor.

    Güneşten Güç Alan Boya: 12.000 km Ek Menzil

    Vision Iconic’in en dikkat çekici özelliklerinden biri, gövdeye entegre edilen fotovoltaik aktif solar kaplama. Yalnızca 11 m²’lik bir yüzey alanı bile yıllık 12.000 km’ye kadar ek menzil sağlayabiliyor. Bu özel kaplama, nadir elementler içermiyor, geri dönüştürülebiliyor ve %20 verimlilikle enerji üretiyor.


    Nöromorfik İşlemcilerle 10 Kat Daha Verimli Otonom Sürüş

    Mercedes-Benz, nöromorfik işlemci teknolojisi ile otonom sürüşün enerji verimliliğini 10 kata kadar artırmayı hedefliyor. İnsan beynini taklit eden bu sistem, çevresel verileri çok daha hızlı işleyerek trafik işaretlerini, yol çizgilerini ve diğer araçları daha etkili şekilde algılayabiliyor.


    Level 4 Otonom Sürüş ve Steer-by-Wire ile Yeni Sürüş Deneyimi

    Vision Iconic, Level 4 otonom sürüş sistemiyle şehir trafiğinde tam kontrol sağlarken sürücüye zamanı geri kazandırıyor. Araç kendi kendine park edebiliyor ve yoğun şehir içi trafikte sürücü müdahalesi olmadan ilerleyebiliyor.

    Ayrıca steer-by-wire sistemi sayesinde direksiyon ile tekerlekler arasında fiziksel bağlantı ortadan kalkıyor. Bu da hem manevra kabiliyetini artırıyor hem de iç tasarımda esneklik sağlıyor.


    Moda ile Otomotivin Buluşması: Vision Iconic Capsule Koleksiyonu

    Mercedes-Benz, Vision Iconic lansmanına özel olarak 6 parçalık lüks kapsül koleksiyonunu da tanıttı. Derin mavi tonlar, altın detaylar ve Art Deco çizgileriyle hazırlanan koleksiyon, aracın iç tasarımındaki zarafeti moda dünyasına taşıyor.

    Türkiye’de satılan Mercedes-Benz modellerine ve en güncel fiyat bilgisine Mercedes-Benz Türkiye Resmi Web Sitesi üzerinden ulaşabilirsiniz.

    Piston Kafalar Yorumu – Editör Notu

    Akın DAĞYARAN

    Vision Iconic, yalnızca bir konsept otomobil değil; mobilitenin geleceğine dair manifestodur. Mercedes-Benz, geçmişin mirasını geleceğin teknolojisiyle birleştirerek, otomobili bir ulaşım aracından öte yaşayan bir sanat eserine dönüştürüyor. Bu model, otomotiv dünyasının önümüzdeki on yılına damgasını vuracak.

    Bu Haberde İlginizi Çekebilir

  • Nissan 2025 Japan Mobility Show’da Geleceğin Mobilitesini Tanıtacak

    Nissan 2025 Japan Mobility Show’da Geleceğin Mobilitesini Tanıtacak

    Nissan, 29 Ekim’de başlayacak Japan Mobility Show 2025’te yeni Elgrand ve yenilenen Ariya ile sahneye çıkıyor. Elektrifikasyon, otonom mobilite ve enerji çözümleriyle markanın geleceğe dair vizyonu ortaya konacak.

    Nissan’dan 2025 Japan Mobility Show’da “Akıllı Gelecek” Vizyonu

    YOKOHAMA – Nissan, 29 Ekim – 9 Kasım 2025 tarihleri arasında düzenlenecek Japan Mobility Show 2025’te mobilitenin geleceğini şekillendirecek en son teknolojilerini ve elektrikli araç vizyonunu sahneye çıkaracak. Markanın Re:Nissan stratejisi doğrultusunda hazırlanan fuar standı, yalnızca yeni modelleri değil, akıllı enerji yönetimi, otonom ulaşım ve sürdürülebilir çözümleri de gözler önüne serecek.


    Yeni Elgrand ve Yenilenen Ariya Sahneye Çıkıyor

    Fuarın en çok merak edilen yeniliklerinden biri, dördüncü nesil Nissan Elgrand olacak. 30 yıla yakın süredir Japon pazarının en sevilen minivanlarından biri olan Elgrand, artık yalnızca üçüncü nesil e-POWER teknolojisiyle geliyor. Daha konforlu iç mekân, gelişmiş güvenlik sistemleri ve yüksek verimlilikle donatılan model, 2026’da Japonya yollarına çıkacak.

    Elektrikli crossover Ariya da yenilenerek karşımıza çıkıyor. Daha sofistike dış tasarım, Google destekli bilgi-eğlence sistemi, V2L (Vehicle-to-Load) fonksiyonu ve Japon yollarına özel süspansiyon ayarlarıyla modelin yeni versiyonu fuarda tanıtılacak.


    Elektrifikasyon ve Yeni Nesil Mobilite Ön Planda

    Nissan, elektrikli mobiliteye olan bağlılığını fuarda açıkça ortaya koyuyor. Üçüncü nesil LEAF, Avrupa pazarına özel Micra EV ve Çin pazarına yönelik N7 sedan gibi global modeller sergilenecek. Bu araçlar, markanın bölgesel ihtiyaçlara uygun elektrikli çözümler üretme yaklaşımını yansıtıyor.


    Formula E’den Enerji Yönetimine: Yarış Ruhuyla Teknoloji

    Elektrifikasyon heyecanı yalnızca yollarda değil, pistlerde de sürüyor. 2024/2025 Sezonu Formula E şampiyonu Nissan yarış aracı, markanın ileri teknolojilerini sergileyecek. Ayrıca fuarda yer alacak Nissan Energy deneyim alanı, V2H ve V2L çözümleriyle elektrikli araçların evlere ve cihazlara enerji sağlama potansiyelini gösterecek.


    Otonom Ulaşım ve Sosyal Çözümler

    Nissan, toplumsal ihtiyaçlara çözüm üretme hedefiyle geliştirdiği otonom mobilite hizmeti aracını da fuarda tanıtacak. Serena minivan temelli prototip, Kasım ayında Yokohama’da başlayacak pilot proje kapsamında Japonya’nın yaşlanan nüfusunun ulaşım ihtiyaçlarına çözüm sunacak.


    Fuar Ziyaretçilerini Neler Bekliyor?

    Fuar 31 Ekim’de halka açıldığında Nissan standı, Japonya’ya özel modellerle zenginleştirilecek. 2026 Skyline 400R Limited Edition, X-Trail Rock Creek, ve yüksek performanslı Fairlady Z, markanın geleceğe dönük yaklaşımını somutlaştıracak.

    📍 Etkinlik Detayları:

    • 📍 Yer: Tokyo Big Sight – West Hall 1
    • 📆 Medya Günleri: 29-30 Ekim
    • 👥 Halka Açık Günler: 31 Ekim – 9 Kasım
    • 🎤 Basın Konferansı: 29 Ekim – 10:40 JST / 01:40 GMT

    Okuyucular Bunları da Merak Etti 👇



    Piston Kafalar Yorumu

    Nissan, 2025 Japan Mobility Show’da yalnızca yeni modeller tanıtmakla kalmıyor; mobilitenin geleceğini de şekillendiriyor. Yeni Elgrand ve yenilenen Ariya, Japonya pazarına odaklanmış stratejik hamleler olarak öne çıkarken, elektrikli mobilite ve enerji çözümlerindeki yenilikler markanın küresel vizyonunu güçlendiriyor.
    Geçtiğimiz haftalarda tanıtılan 2026 Ariya yenilemesi ve Nissan Formula E başarıları ile birleştiğinde, bu etkinlik Nissan’ın gelecekteki dönüşümünün temel taşlarından biri olacak.

    Nissan’ın Türkiye’de satılan modellerine ve en güncel fiyat listesine Nissan Türkiye Resmi Web Sitesi üzerinden ulaşabilirsiniz.

    Bu Haberde İlginizi Çekebilir

  • Kia PV5: 416 KM Menzil, Yapay Zekâ Destekli Yeni Elektrikli Mobilite Çağı

    Kia PV5: 416 KM Menzil, Yapay Zekâ Destekli Yeni Elektrikli Mobilite Çağı

    Kia PV5, 416 km menzil, 30 dakikalık hızlı şarj, yapay zekâ destekli sürüş sistemleri ve 16 modüler versiyonuyla mobiliteyi yeniden tanımlıyor.

    Yapay Zekâ ve Otonomi Odaklı Yeni Mobilite Dönemi

    Kia, “Platform Beyond Vehicle (PBV)” stratejisini resmen hayata geçirerek, geleceğin akıllı ulaşım sistemlerini temsil eden Kia PV5 modelini tanıttı.

    416 km menzil, 30 dakikalık hızlı şarj, yapay zekâ tabanlı filo yönetimi ve modüler gövde sistemiyle 16 farklı versiyon sunan Kia PV5, hem ticari hem kişisel kullanıma uygun çok yönlü bir elektrikli araç olarak konumlanıyor.

    2026’dan itibaren Avrupa pazarına sunulacak model, 2030 yılına kadar 250.000 PBV satış hedefinin ilk adımı. Bu seri ilerleyen yıllarda PV7 (2027) ve PV9 (2029) modelleriyle genişleyecek.


    Yapay Zekâ ile Donatılmış Sürüş Deneyimi

    Kia PV5, Hyundai Motor Group’un yeni E-GMP.S platformu üzerine geliştirildi. Yapay zekâ destekli “Smart Regenerative Braking” sistemi, trafik yoğunluğu ve navigasyon verilerine göre frenleme kuvvetini otomatik ayarlıyor. Bu sistem, sürücülerin iş yükünü azaltırken enerji geri kazanımını maksimuma çıkarıyor.

    Ayrıca araçta yer alan PBV özel yazılım ekosistemi, filo yöneticilerine anlık izleme ve uzaktan kontrol imkânı sunuyor. Android tabanlı işletim sistemi sayesinde üçüncü parti uygulamalar Pleos App Market üzerinden doğrudan yüklenebiliyor.

    Okuyucular Bunları da Merak Etti 👇



    Otonom Güvenlik Teknolojileriyle Donatıldı

    PV5, geleneksel ticari araçların ötesinde, yarı otonom sürüş kabiliyetine sahip bir yapı sunuyor. Araçta yer alan ileri seviye sürücü destek sistemleri (ADAS) şunları kapsıyor:

    • Highway Driving Assist
    • Smart Cruise Control
    • Blind Spot Collision-Avoidance Assist
    • Parking Collision-Avoidance Assist
    • High Beam Assist

    Bu sistemler, şehir içi dağıtım araçlarından VIP taşımacılığına kadar geniş kullanım senaryolarında güvenliği en üst düzeye çıkarıyor.


    Yeni Batarya Seçenekleri ve 416 KM Menzil

    PV5’in en güçlü yanlarından biri de esnek batarya konfigürasyonu. Model, üç farklı batarya tipiyle geliyor:

    Batarya TipiKapasiteTeknolojiMenzil
    LFP43.3 kWhLityum Demir Fosfat310 km
    NCM Orta51.5 kWhNikel Kobalt Manganez370 km
    NCM Uzun71.2 kWhNikel Kobalt Manganez416 km

    Tüm batarya versiyonları 10%–80% arası yalnızca 30 dakikada şarj olabiliyor. Bu özellik, Kia PV5’i hem filo hem bireysel kullanıcılar için yüksek verimlilikli bir elektrikli çözüm haline getiriyor.


    16 Farklı Gövde Seçeneği: Esneklik ve Verimlilik

    Kia’nın geliştirdiği Flexible Body System, PV5’in en yenilikçi yanlarından biri. Bu sistem, ön kabin modülünü sabit tutarak, arka gövde ve tavan bölümlerinin değiştirilebilmesini sağlıyor. Bu sayede PV5, 16 farklı varyanta dönüştürülebiliyor:

    • Standart ve Yüksek Tavanlı versiyonlar
    • Kargo, Yolcu, Şasi Kabin varyantları
    • Özel dönüştürülmüş taksi, servis, mobil ofis ve film çekim aracı versiyonları

    Bu sistem, “bir araç, çok amaç” anlayışıyla dönüştürülebilir mobilite kavramını gerçeğe dönüştürüyor.


    Erişilebilirlikte Yeni Standart: 399 mm Giriş Eşiği

    PV5 Passenger versiyonu, sınıfının en düşük zemin yüksekliği (399 mm) ile öne çıkıyor. Bu sayede çocuklar ve hareket kısıtlı bireyler araca kolayca binebiliyor. Kia ayrıca tekerlekli sandalye erişimli (WAV) bir versiyon da geliştirerek, tam kapsayıcı mobilite vizyonunu destekliyor.


    Gerçek Kullanıcı Geri Bildirimleriyle Tasarlandı

    Kia, PV5’in geliştirme sürecinde Uber, DHL, Kakao Mobility gibi global iş ortaklarıyla doğrudan çalıştı.
    Bu iş birlikleri sonucunda:

    • Sökülebilir ön koltuk,
    • Leke tutmayan malzemeler,
    • Yürünebilir kabin düzeni,
    • Modüler ekipman yuvaları (L-Track ve tavan montaj noktaları)
      gibi pratik çözümler geliştirildi.

    Bu sayede Kia PV5 yalnızca bir araç değil, iş dünyası için taşınabilir bir ofis ve üretim platformu haline geldi.


    Tasarım: Geometrik, Fonksiyonel, Dayanıklı

    Kia’nın “Opposites United” felsefesiyle şekillenen PV5, minimal ama güçlü bir görünüme sahip. Üç parçalı tampon yapısı sayesinde onarım kolaylığı, modüler siyah kaplamalarla darbelere karşı dayanıklılık sunuyor. LED farlar tampon içine entegre edilerek hem estetik hem koruma avantajı sağlanmış. Kabin içinde 12.9 inç merkezi ekran ve 7.5 inç dijital gösterge bulunuyor; bu yapı hafif ticari segmentte bir ilk.


    Kia’nın Elektrikli Gelecek Vizyonu

    Kia, PV5 ile birlikte 2030’a kadar 250.000 PBV satışını hedefliyor. Bu stratejinin odağında yalnızca araç üretimi değil, aynı zamanda yazılım tabanlı mobilite ekosistemi oluşturmak var. Her PV5, bir “bağlantılı cihaz” olarak filo yönetimi, enerji paylaşımı (V2L), ve veri odaklı servisleri destekleyecek.


    Piston Kafalar Yorumu

    Kia PV5, otomotivin geleceğini yeniden şekillendiren bir araç. Yapay zekâ entegrasyonu, modüler üretim felsefesi ve erişilebilirlik vizyonu, onu yalnızca bir ticari araçtan öteye taşıyor. Bu model, hem otonom ulaşım çağına geçişte hem de enerji verimliliğinde yeni bir kilometre taşı. Kia, “PBV” stratejisiyle mobiliteyi bir hizmet haline getiriyor ve bu, geleceğin otomotiv ekonomisinin en net işareti.

    KIA’nın Türkiye’de satılan modellerine ve ne güncel fiyat listesine KIA Türkiye Resmi Web Sitesi üzerinden ulaşabilirsiniz.

  • Tesla’nın FSD Sistemi Yeniden İnceleme Altında: Peki Türkiye’de Durum Ne?

    Tesla’nın FSD Sistemi Yeniden İnceleme Altında: Peki Türkiye’de Durum Ne?

    Tesla’nın FSD (Full Self Driving) sistemi ABD’de demiryolu geçişlerindeki hatalar nedeniyle inceleme altına alındı. Peki Türkiye’de durum nasıl?

    ABD’de Yeniden Federal Soruşturma

    Tesla CEO’su Elon Musk yıllardır Full Self Driving (FSD) sistemini otomotivin geleceği olarak tanıtıyor. Musk, defalarca “Sürücüler direksiyonda uyuyabilir, araç sizi varış noktasına götürür” gibi iddialı açıklamalar yaptı. Ancak gerçek, bu vaatlerin çok gerisinde kaldı.

    Son olarak, ABD’de iki senatör (Edward Markey ve Richard Blumenthal), Tesla FSD’nin özellikle demiryolu geçitlerinde başarısız olması nedeniyle NHTSA’ya (Ulusal Karayolu Trafik Güvenliği İdaresi) resmi bir inceleme talebinde bulundu. NBC News’in haberine göre 2023’ten bu yana FSD’nin geçitlerde trenleri algılayamamasıyla ilgili en az 40 şikayet ve 7 video kaydedildi.

    Bu olayların en çarpıcı örneğinde, bir Tesla Model Y, FSD açıkken hareket eden treni algılayamadı, bariyere çarptı ve yoldan çıktı.


    Tesla FSD’nin Seviyesi: Gerçekten “Otonom” mu?

    Tesla, resmi olarak FSD’yi Level 2 sürüş destek sistemi olarak sınıflandırıyor. Bu, sistemin tam otonom olmadığı, sürücünün sürekli dikkatli ve müdahaleye hazır olması gerektiği anlamına geliyor.

    Ancak Musk’ın açıklamaları ve Tesla’nın güncellemeleri farklı bir tablo çiziyor. Örneğin:

    • 2025.32.3 güncellemesiyle birlikte sistem, sürücü uykulu olduğunda mola vermeyi önermek yerine FSD’yi açmayı tavsiye ediyor.
    • Bu, Level 2’nin temel prensibine ters düşüyor ve sürücü sorumluluğunu bulanıklaştırıyor.

    Yıllar içinde FSD, engel algılama, yol işaretlerini tanıma, bariyerlerden kaçınma gibi konularda defalarca sorun yaşadı.


    Musk’ın İddiaları ve Gerçekler

    Musk kısa süre önce, FSD’nin 14.2 sürümünde Tesla’ların “neredeyse bilinçliymiş gibi” hissedileceğini söyledi. Ancak geçmişteki benzer vaatlerin büyük kısmı gerçekleşmedi.

    Tesla’nın robotaksi hayalleri için FSD hayati önem taşıyor. Ancak ABD’deki bu tür soruşturmalar ve kazalar, sistemi “tartışmalı” konumda tutmaya devam ediyor.


    Türkiye’de FSD Durumu

    Peki Türkiye’de Tesla FSD kullanımı ne durumda?

    • Tesla, Türkiye’de resmi olarak sadece gelişmiş sürüş destek paketini (Enhanced Autopilot) sunuyor.
    • Tam kapsamlı FSD, ABD’deki gibi test aşamasında değil ve Türkiye’de henüz resmi olarak devreye alınmış değil.
    • Yasal düzenlemeler nedeniyle araçlar, yalnızca belirli otonom sürüş özellikleriyle satışa sunuluyor.

    👉 Türkiye’de Tesla kullanıcılarının deneyimi, ABD’deki kadar riskli değil çünkü FSD’nin en tartışmalı özellikleri burada aktif değil. Ancak bu, gelecekte Avrupa Birliği ve Türkiye’deki regülasyonlara bağlı olarak değişebilir.


    Tesla Kullanıcılarının Türkiye Deneyimi

    Türkiye’de Tesla sahipleri, özellikle şerit takip, adaptif hız sabitleyici ve otopark çıkış desteği gibi fonksiyonlardan faydalanabiliyor. Ancak:

    • FSD’nin tam otonom sürüş vaadi burada mevcut değil.
    • O nedenle, Türkiye’de kullanıcılar için “hayal kırıklığı” veya “yanıltıcı beklenti” sorunu ABD kadar yoğun yaşanmıyor.

    Buna rağmen, ABD’deki gelişmeler Tesla’nın global güvenilirliği üzerinde ciddi etki yaratabilir. Türkiye’de de potansiyel kullanıcılar için “Tesla gerçekten güvenli mi?” sorusu gündeme gelecektir.

    Okuyucular Bunları da Merak Etti 👇



    Rakiplerle Karşılaştırma

    • Mercedes-Benz Drive Pilot → ABD’de Level 3 sertifikası aldı, yani belirli koşullarda tam otonom sürüşe izin veriyor.
    • BMW Highway Assistant → Avrupa’da sınırlı otonom sürüş yetkileri var.
    • Tesla FSD → Hâlâ Level 2’de, ancak pazarlama dili çok daha iddialı.

    Bu tablo, Tesla’nın yazılımda hızlı ilerlediğini ama resmi onay ve güvenlik tarafında geride kaldığını ortaya koyuyor.


    Piston Kafalar Yorumu

    Tesla FSD, dünyanın en çok konuşulan teknolojilerinden biri. Ancak ABD’de yaşanan son gelişmeler, sistemin hâlâ “tam otonom” olmaktan uzak olduğunu gösteriyor. Türkiye’deki Tesla sahipleri için risk daha düşük olsa da, bu tartışmalar markanın algısını etkileyecektir.

    Eğer Tesla, FSD’yi güvenlik odaklı bir şekilde iyileştirmezse, hem ABD’de hem de globalde ciddi regülasyon baskısıyla karşılaşabilir. Türkiye’de sistemin kısıtlı kullanılması, aslında kullanıcılar için şu anda bir güvence gibi görünüyor.

    Tesla’nın Türkiye’de satılan modellerine ve en güncel fiyat listesine TESLA Türkiye Resmi Web Sitesi üzerinden ulaşabilirsiniz.

    Bu Haberde İlginizi Çekebilir

  • Tesla FSD’ye Rakip: Nissan ProPILOT 2027’de Geliyor

    Tesla FSD’ye Rakip: Nissan ProPILOT 2027’de Geliyor

    Tesla’nın FSD’sine rakip geliyor! Nissan ProPILOT, 2027’de şehir içi otonom sürüşle devreye girecek. Tokyo testleri, ProPILOT’un Tesla’yı zorlayacağını gösteriyor.

    Nissan ProPILOT: Şehir İçinde Otonom Sürüşün Yeni Dönemi

    Otomotiv dünyası, sürüş asistanlarından tam otonom sistemlere doğru hızla evriliyor. Bu dönüşümün en iddialı adımlarından biri, Nissan ProPILOT’un yeni nesli ile geliyor. Bugün kullanılan ProPILOT 2.0 sistemleri daha çok otoyol sürüşünde devreye girerken, yeni jenerasyon, 2027 mali yılına kadar Japonya’da piyasaya sürülecek ve şehir içi karmaşık trafikte eller serbest (hands-off) kullanım sağlayacak.

    Bu gelişme, Tesla’nın Full Self Driving (FSD) sistemiyle kıyaslanıyor. Ancak Nissan yetkilileri, “bizimki biraz daha akıllı olabilir” diyerek Tokyo’daki test sürüşlerinde büyük iddia ortaya koydu.


    Tokyo’da Gerçekleşen Zorlu Test

    Nissan’ın Aria prototiplerine entegre edilen yeni ProPILOT sistemi, Tokyo’nun en karmaşık trafik koşullarında test edildi. Test güzergâhı; dar tek yönlü yollar, yaya yoğunluğu, sıkışık kavşaklar ve birden fazla keskin dönüş içeriyordu.

    Sistem, yalnızca şerit takibi ya da hız sabitlemeden ibaret değildi. 11 kamera, 5 radar ve çatıya entegre güçlü bir LiDAR sensörü ile çevresini algılayarak insan sürücünün reflekslerine yakın tepkiler verdi. Yaya yoluna yaklaşınca yavaşladı, bir aracın kapısı açılma ihtimaline karşı şeridini ayarladı ve trafik ışıklarındaki değişimlere saniyeler içinde tepki verdi.

    Sonuç: Test boyunca direksiyon başındaki mühendisler müdahalede bulunmadı. Araç, baştan sona tamamen kendi kontrolünde, güvenli ve akıcı bir sürüş sergiledi.


    Tesla FSD’ye Rakip mi?

    Nissan’ın üst düzey yöneticilerinden Tetsuya Iijima, testin ardından şunları söyledi:
    “Bu sistem, Tesla’nın Full Self-Driving teknolojisine benziyor ama bizimki belki biraz daha akıllı. Tokyo gibi dar, kalabalık ve yaya dolu şehirlerde çok daha uygun şekilde tasarlandı.”

    Tesla, halihazırda FSD yazılımını küresel ölçekte sunuyor olsa da, Nissan’ın çözümü özellikle Asya metropollerinin yoğun trafik senaryolarına hitap ediyor. Bu da şirketin, kendi coğrafyasındaki kullanıcıların gerçek ihtiyaçlarına göre daha lokal bir strateji geliştirdiğini gösteriyor.


    Yapay Zekâ ile İnsan Gibi Sürüş

    Yeni ProPILOT’un merkezinde Wayve AI Driver yazılımı bulunuyor. Bu sistem, yalnızca tekil nesnelere tepki vermiyor; sürüşün tüm sahnesini analiz ederek, “bir sonraki adımda ne olabilir” sorusuna yanıt arıyor.

    Örneğin:

    • Bir yaya karşıya geçmek için başını çevirdiğinde, araç hızını otomatik olarak azaltıp fren hazırlığına geçti.
    • Yoğun kavşaklarda, geçiş üstünlüğünü kaybetmeden akıcı bir şekilde dönüş yaptı.
    • Otoyol çıkışlarında ise refleksif olarak şerit değiştirdi.

    Bu davranışlar, usta bir insan sürücünün sezgisel refleksleri ile büyük benzerlik gösteriyor.


    Otoyoldan Şehir Merkezine Geçiş

    Mevcut ProPILOT sistemleri daha çok otoyol sürüşlerinde devreye girerken, yeni nesil şehir merkezine odaklanıyor. Bu büyük fark, teknolojinin geldiği noktayı özetliyor:

    • ProPILOT 1.0 / 2.0: Otoyollarda şerit takibi, adaptif hız sabitleme.
    • Yeni ProPILOT (2027): Şehir içi kavşaklarda tam otonom karar verme, yayalara saygılı duruş, dar sokaklarda hassas manevra.

    Bu evrim, otomotiv sektöründe Seviye 2+ otonom sürüşten, Seviye 3’e geçişin kapısını aralıyor.


    Avantajlar ve Zorluklar

    🚀 Avantajlar:

    • Şehir içi sürücülere büyük konfor ve güvenlik.
    • Trafik kazalarının önemli bir bölümünün önlenme potansiyeli.
    • Görme engelliler gibi dezavantajlı gruplara mobilite desteği.

    ⚠️ Zorluklar:

    • Sistem bazı durumlarda fazla temkinli davranabiliyor; örneğin yaya yolunun diğer tarafında bekleyen kişiye aşırı tepki verip şerit değiştirme eğilimi gösteriyor.
    • Teknolojinin yanlış ellerde kullanımı, kötüye kullanım riski taşıyor. (Otonom sistemlerin askeri amaçlarla geliştirilme ihtimali gibi endişeler de var.)

    Nissan’ın Vizyonu

    Nissan, yeni ProPILOT ile sadece sürüş asistanı sunmakla kalmıyor, gelecekteki otonom mobilite ekosistemini şekillendirmeyi hedefliyor. Şirketin CTO’su Eiichi Akashi, “Yeni ProPILOT, sürücülere sadece güvenlik değil, aynı zamanda profesyonel bir sürücü hissi de verecek” diyerek sistemin iddiasını özetledi.

    Ayrıca Nissan, bu teknoloji ile birlikte kapsamlı veri işleme, yüksek hızlı yapay zekâ karar mekanizmaları ve LiDAR’ın getirdiği uzun menzilli güvenlik konularında da sektöre öncülük etmeyi planlıyor.


    Piston Kafalar Yorumu

    Nissan ProPILOT’un 2027’de devreye girmesi, özellikle şehir içi sürüşlerde oyunun kurallarını değiştirebilir. Tesla FSD hâlihazırda önde görünse de, Nissan’ın sisteminin Tokyo gibi ekstrem şartlarda test edilmiş olması, güvenlik ve pratiklik açısından markaya ciddi avantaj sağlayabilir.

    Eğer Nissan bu teknolojiyi sadece Japonya ile sınırlı tutmaz ve global pazarlara da açarsa, 2030’lara doğru şehir içi otonom sürüşün standartlaşması kaçınılmaz görünüyor.

    Nissan’ın Türkiye’de satılan modellerine ve en güncel fiyat listesine Nissan Türkiye Resmi Web Sitesi üzerinden ulaşabilirsiniz.

    VİDEO

    Bu Haberde İlginizi Çekebilir

  • Hyundai’nin Yeni Nesil Kablo ve Bağlantı Sistemleri Cisco’dan

    Hyundai’nin Yeni Nesil Kablo ve Bağlantı Sistemleri Cisco’dan

    Hyundai Cisco ortaklığı, yeni nesil kablo ve bağlantı sistemleriyle 1 Gbps’e uzanan Ethernet tabanlı, esnek ve güvenli araç ağı kurarak otonom sürüşe zemin hazırlıyor.

    Hyundai Cisco ortaklığı, 2018’de CES sahnesinde duyurulan en stratejik otomotiv–teknoloji iş birliklerinden biri olarak öne çıktı. Hyundai, dünyaca ünlü ağ teknolojileri lideri Cisco ile geliştirdiği yeni nesil kablo ve bağlantı mimarisini 2019’dan itibaren üretilecek modellerinde kullanmayı planlıyor. Hedef; araç içinde esnek, güvenli ve yüksek bant genişlikli bir network platformu kurmak, böylece otonom sürüşten araç içi veri akışına ve mobil bağlantılara kadar tüm kritik sistemler için sağlam bir altyapı sağlamak.

    Hyundai Cisco ortaklığı: araç içi ağın baştan tasarımı

    Bu kapsamda Hyundai Cisco ortaklığı, geleneksel kontrol odaklı ağ topolojilerinden Ethernet tabanlı mimariye geçişi merkeze alıyor. Araç kablajı ve elektronik iletişim yapısı yeniden düşünülürken, sensörlerden, kameralar ve radar/LiDAR’dan, bilgi-eğlence ve telematik birimlerine uzanan geniş veri setleri, yüksek hızda ve entegre veri denetimi altında işlenebilecek. Böylece aracın “sinir sistemi”, parçalı yapılar yerine ortak bir iletişim omurgasında buluşacak.

    Neden Ethernet? 1 Gbps’e uzanan performans

    Günümüz otomobillerinde saniyeler içinde gigabaytlarca veri üretiliyor. Hyundai Cisco ortaklığı ile hedeflenen 1 Gbps’e kadar ölçeklenebilir Ethernet iletişimi, bu akışın gecikme ve paket kaybı olmadan yönetilmesi için kritik. Ethernet’in modüler yapısı; yeni sensör eklendiğinde ağın yeniden kablolanmadan, görece düşük maliyetle genişletilebilmesine imkan tanıyor. Ayrıca hatalı çerçevelerin tespiti, yeniden iletimi ve trafik önceliklendirme mekanizmaları, sürüş güvenliğiyle ilişkili verilerin (örneğin fren/şasi komutları) bilgi-eğlence trafiğiyle çakışmadan taşınmasını sağlayacak.

    Güvenlik: segmentasyon ve çok katmanlı koruma

    Araç içi ağ güvenliği, otonom sürüşün olmazsa olmazı. Hyundai Cisco ortaklığı, yazılım tanımlı ağ (SDN) yaklaşımıyla segmentasyon kullanarak her modülün yalnızca yetkili olduğu trafiğe erişmesini planlıyor. Böylece olası bir yetkisiz erişim ya da arıza, tüm sistemi etkilemek yerine ilgili bölmede izole edilecek. Kriptografik kimlik doğrulama, güvenli güncelleme kanalları ve anomali tespiti gibi fazlar, platformun “savunma derinliği”ni artıracak.

    Otonom sürüş ve bağlantılı hizmetlere zemin

    Sürücüsüzleşme adımlarında araç, çevresini algılayan sensörlerden sürekli veri topluyor. Hyundai Cisco ortaklığı ile kurulacak yüksek kapasiteli omurga; sensör füzyonu, gelişmiş sürücü destek sistemleri ve gerçek zamanlı harita güncellemeleri için gerekli veri hızını karşılamayı hedefliyor. Bunun çıktısı; daha stabil şerit takip davranışı, daha tutarlı adaptif hız kontrolü ve birleşen şerit/veri yüklerinde bile kopmayan iletişim.

    Hyundai’nin hazır altyapısı: Car Cloud, ccOS ve ccSP

    Hyundai, Hyundai Car Cloud, ccOS (Araç İşletim Sistemi) ve ccSP (Araç Hizmeti Platformu) gibi temelleri 2013’ten beri attığı sistemlerle bulut, işletim ve servis katmanını zaten olgunlaştırmış durumda. Hyundai Cisco ortaklığı, bu katmanların altına yüksek bant genişlikli, güvenli ve ölçekte yönetilebilir bir Ethernet omurgası ekleyerek tüm yapıyı dikeyde birleştiriyor. Sonuç: araçtan buluta, buluttan araca giden veri akışı daha hızlı, daha güvenli ve daha öngörülebilir hale gelecek.

    Mimaride esneklik: bugünden yarına büyüyen ağ

    Yeni kablo ve bağlantı sistemleri, mimariyi donanım açısından modüler kılıyor. Bu, farklı donanım paketlerinde (ör. standart vs. gelişmiş sürüş destekleri) aynı temel omurganın farklı düğüm sayılarıyla çalışabilmesi demek. Hyundai Cisco ortaklığı sayesinde üretim maliyetleri ölçeklenip sadeleşirken, servis süreçlerinde arıza teşhisi hızlanacak; çünkü düğümler standart protokoller üzerinden kendini “konuşturabilecek”.

    2019 ufku: üretim ve yayılım planı

    Hyundai, yeni mimariyi 2019 itibarıyla seri üretime taşımayı hedefliyor. İlk etapta yüksek hacimli ana akım modellerin omurgasına entegre edilecek yapı; sensör sayısı ve donanım içeriği arttıkça (ör. daha kapsamlı güvenlik paketleri) faydasını katlayacak. Hyundai Cisco ortaklığı, tedarikçi ekosisteminde de uyumu artırarak parçaların entegrasyon süresini kısaltmayı amaçlıyor.

    Kullanıcıya doğrudan etkiler

    Sahipler açısından kazanımlar somut: daha kararlı bağlantı, bilgi-eğlence sisteminde daha hızlı geçişler, navigasyon ve canlı trafik verilerinde daha akıcı güncellemeler, servis teşhislerinde daha kısa bekleme. Veri önceliklendirme sayesinde kritik sürüş fonksiyonlarının iletişimi, kabin içi eğlence verisinden etkilenmeyecek. Bu da özellikle yoğun şehir içi veri kullanımında dahi istikrarlı sürüş asistanı deneyimi anlamına geliyor.

    Sektör için anlamı: otomobil, tekerlekli bir veri merkezi

    Otomobil, her geçen gün “tekerlekli bilgisayar”dan “tekerlekli veri merkezi”ne evriliyor. Hyundai Cisco ortaklığı, otomotivde Ethernet’e geçişi hızlandıran somut bir eşik. Mühendislik açısından daha az özelleştirilmiş, daha çok açık standart ağırlıklı bir dünyaya geçiş; uzun vadede yazılım geliştirme maliyetlerini düşürüp inovasyon döngüsünü hızlandırabilir. Bu sayede araç yaşam döngüsü boyunca sunulacak yeni hizmetlerin önü açılacak.

    Stratejik sinyal: doğru ortakla hızlı ölçek

    Hyundai’nin CES’te Aurora ile sergilediği otonomi odağının üzerine Hyundai Cisco ortaklığının eklenmesi, markanın donanım, yazılım ve ağ katmanını aynı anda güçlendirdiğini gösteriyor. Bu üç ayak, akıllı mobilite vizyonunda yarışta kalmanın anahtarı. Ağ katmanında atılan adım, sonraki yıllarda sensör seti, işlemci gücü ve bulut yetenekleri eklendikçe katma değeri geometrik olarak büyütecek.

    Sonuç: Hyundai Cisco ortaklığı araç içi iletişimi yeniden tarif ediyor

    Toparlarsak; Hyundai Cisco ortaklığı, yeni nesil kablo ve bağlantı sistemleriyle otomobilin veri omurgasını bir üst lige çıkarıyor. 1 Gbps’e ölçeklenebilen Ethernet, segmentasyonlu güvenlik, entegre veri denetimi ve esnek mimari; otonom sürüş, bağlantılı hizmetler ve kullanıcı deneyimi için güçlü bir zemin oluşturuyor. 2019’dan itibaren üretime girecek bu altyapı, Hyundai’nin Car Cloud/ccOS/ccSP üçlüsüyle birleştiğinde markanın akıllı mobilite yol haritasını hızlandıracak. Kısacası, daha hızlı, daha güvenli ve daha akıllı bir otomobil için doğru zamanda doğru adım.


    Piston Kafalar Yorumu

    Hyundai Cisco ortaklığı otomobili resmen tekerlekli bir ağa dönüştürüyor. Sizce 1 Gbps’e uzanan bu omurga, günlük kullanımda en çok nerede fark ettirir: sürüş yardımcılarında mı, yoksa bilgi-eğlencede mi?

     

  • Lexus, Detroit Fuarı’nda LF-1 Limitless Konseptini Tanıttı

    Lexus, Detroit Fuarı’nda LF-1 Limitless Konseptini Tanıttı

    Lexus, Detroit’te LF-1 Limitless konseptini tanıttı. Lüks crossover vizyonunu temsil eden model, otonom sürüş, elektrikli gelecek ve Omotenashi felsefesiyle öne çıkıyor.

    Lexus, Detroit Fuarı’nda LF-1 Limitless Konseptini Tanıttı

    Otomotiv dünyasında yenilikçi tasarımları ve teknoloji odaklı yaklaşımıyla bilinen Lexus, 2018 Kuzey Amerika Otomobil Fuarı’nda (NAIAS) dikkatleri üzerine çekti. Detroit’te tanıtılan Lexus LF-1 Limitless, markanın gelecekteki lüks crossover vizyonunu simgeleyen çarpıcı bir konsept olarak öne çıktı.

    Yeni konsept, yalnızca şık bir tasarım değil, aynı zamanda 2025 yılına kadar tüm modellerinde elektrikli seçenek sunma vizyonunu da destekliyor. Lexus, bu konseptle birlikte sınırları kaldıran tasarım anlayışını ve teknolojik ilerlemelerini gözler önüne serdi.

    Yeni Bir Segment: Lüks Crossover

    Lexus LF-1 Limitless, yüksek performansı “sınırsız lüks” kavramıyla birleştiren bir model olarak tanımlanıyor. Markanın açıklamasına göre bu konsept, geleneksel SUV ve premium sedan çizgilerini harmanlayarak, geleceğin lüks crossover segmentine öncülük etmeyi amaçlıyor.

    LF-1, 5014 mm uzunluğuyla geniş ve atletik bir duruş sergiliyor. Alçak tavan çizgisi, geniş çamurluklar ve 22 inçlik jantlar, aracın güçlü görünümünü destekliyor. Arkadan itişli sürüşe gönderme yapan tasarımıyla performans odaklı bir crossover izlenimi yaratıyor.

    Dış Tasarım Detayları

    Lexus’un imzası haline gelen ön panjur, LF-1 Limitless’in de merkezinde yer alıyor. Panjurun etrafını saran LED ışıklandırmalar, sürücüyü karşılarken aynı zamanda araca fütüristik bir hava katıyor.

    Aracın aerodinamik hatları, ince yapılı farları ve keskin hava girişleri dikkat çekiyor. İki parçalı tavan spoyleri hem aerodinamik hem de estetik açıdan konseptin güçlü duruşunu destekliyor. Ayrıca geleneksel yan aynaların yerini yüksek çözünürlüklü kameralar almış durumda. Bu sayede sürücülere daha geniş görüş açısı ve daha güvenli sürüş imkanı sunuluyor.

    Japon Misafirperverliği ile İç Mekân

    LF-1’in kabini, Japon kültüründe derin köklere sahip Omotenashi felsefesi temel alınarak tasarlandı. Bu anlayış, misafirlere kusursuz bir deneyim yaşatmayı hedefliyor.

    Sürücü odaklı kokpit, el hareketleriyle kontrol edilebilen işlevler sayesinde yola daha fazla odaklanmayı mümkün kılıyor. Direksiyonun üst kısmına yerleştirilen sürüş modu göstergesi, sürücünün gözünü yoldan ayırmadan tüm bilgileri görebilmesini sağlıyor.

    Ön yolcu için geniş bir yaşam alanı sunulurken, arka yolcular için de aynı konfor sağlanıyor. Geniş diz mesafesi, ayrı klima kontrolleri ve bağımsız bilgi-eğlence sistemi, uzun yolculuklarda dahi lüksü sürdürülebilir kılıyor.

    Teknoloji ve Otonom Sürüş

    Lexus LF-1 Limitless yalnızca bir tasarım vizyonu değil, aynı zamanda markanın gelecekteki teknolojilerini sergileyen bir vitrin niteliğinde.

    Konsept, tam otonom sürüş teknolojisine sahip. Araç; elektronik direksiyon, fren, hızlanma ve ışıklandırma sistemlerini entegre ederek, eller serbest sürüş imkânı sağlıyor. Sürücüler, aracın kendi kendine güvenli bir şekilde belirlenen noktaya ulaşmasını izleyebiliyor.

    Ayrıca Lexus, 2025 itibariyle tüm modellerinde elektrikli versiyonlar sunacağını açıkladı. LF-1 bu vizyonun somutlaşmış hali olarak, hibrit, plug-in hibrit, tamamen elektrikli ve hidrojen yakıt hücreli seçeneklere açık bir mimariyi işaret ediyor.

    Calty Stüdyolarında Doğan Tasarım

    Konseptin tasarımında, Lexus’un Güney Kaliforniya’daki Calty Design Research stüdyosu görev aldı. Bu stüdyo, markanın cesur tasarım anlayışının merkezlerinden biri olarak biliniyor. LF-1 Limitless, Lexus’un “sınırları kaldıran” tasarım yaklaşımını en net şekilde ortaya koyuyor.

    Calty ekibi, konsepti geliştirirken yalnızca estetik değil, aynı zamanda gelecekteki kullanıcı deneyimlerini de göz önünde bulundurdu. Bu sayede LF-1, hem pratik hem de lüks bir yaşam alanı sunmayı başarıyor.

    Lexus’un Geleceği İçin Bir Yol Haritası

    LF-1 Limitless, yalnızca tek bir konsept değil; Lexus’un gelecekteki ürün gamı için de yol gösterici bir rol üstleniyor. Otonom sürüş, elektrikli motor seçenekleri ve ileri seviye bağlanabilirlik çözümleri, markanın 2020’li yıllardaki odak noktalarını işaret ediyor.

    Bu konsept aynı zamanda crossover segmentinin evrimine de ışık tutuyor. Geleneksel SUV’ların yüksek yapısı ile sedanların sportif karakteri, LF-1’de harmanlanarak yeni bir kategori oluşturulmuş oluyor.

    Piston Kafalar Yorumu

    Lexus LF-1 Limitless, yalnızca bir konsept değil, aynı zamanda markanın vizyon manifestosu. Bizce bu model, “geleceğin crossover tanımı” için bir dönüm noktası. Lexus’un Omotenashi felsefesini modern teknolojiyle birleştirmesi, lüks algısını yeniden şekillendirecek. Sizce de premium markalar arasında en cesur tasarım hamlesini Lexus mu yaptı?

     

  • Hyundai ve Aurora’dan Sürücüsüz Araç İçin Güçler Birliği !

    Hyundai ve Aurora’dan Sürücüsüz Araç İçin Güçler Birliği !

    Hyundai Aurora sürücüsüz araç ortaklığıyla 2021’de otonom araçları piyasaya sürmeyi hedefliyor. Seviye 4 otomasyon için testler hızla devam ediyor.

    Hyundai ve Aurora’dan Sürücüsüz Araç İçin Güçler Birliği!

    Otomotiv dünyasında dev bir iş birliği duyuruldu. Hyundai Aurora sürücüsüz araç projesi kapsamında, Güney Koreli otomotiv devi Hyundai, otonom sürüş teknolojilerinde uzman Amerikan şirketi Aurora ile güçlerini birleştirdi. Amaç, 2021 yılı itibarıyla Seviye 4 otonom araçları geliştirip satışa sunmak.

    Geleceğin Taşıma Şekli: Otonom Araçlar

    Hyundai, çevre dostu ve akıllı mobilite çözümlerine yönelik yatırımlarını hız kesmeden sürdürüyor. Aurora ile yapılan bu iş birliği, şirketin sürücüsüz araç vizyonunu hızlandıracak. Öncelikli hedef, özel olarak geliştirilen modellerin belirli şehirlerde test edilmesi. Uzun vadede ise dünya çapında kendi kendine gidebilen araçların yollara çıkması planlanıyor.

    Bu ortaklık, yalnızca donanım ve yazılımların geliştirilmesiyle sınırlı kalmayacak. Aynı zamanda, Seviye 4 otomasyon için gerekli olan veri hizmetlerinin iyileştirilmesi de projenin temel hedefleri arasında yer alıyor.

    Hyundai’nin Stratejik Adımı

    Hyundai’nin Başkan Yardımcısı Dr. Woong Chul Yung, konuyla ilgili yaptığı açıklamada otonom araçların geleceğin ulaşım modeli olduğunu vurguladı:
    “Geleceğin taşıma şeklinin otonomda olduğunu biliyoruz. Bu teknolojinin güvenli ve ölçülebilir seviyede yaygınlaşması için gerçek dünya koşullarında yeterliliğinin ispatlanması gerekiyor. En yeni güvenlik donanımlarına sahip araçlarımıza Aurora’nın otonom teknolojisini entegre ederek, Seviye 4 araçları piyasaya süren ilk marka olacağız.”

    Hyundai’nin 50 yıllık üretim geçmişi ve geniş küresel ağı, Aurora’nın yenilikçi teknolojisiyle birleşerek sektörde güçlü bir sinerji yaratıyor.

    Aurora’nın Vizyonu

    Aurora CEO’su Dr. Chris Urmson, iş birliğiyle ilgili yaptığı açıklamada büyük heyecan duyduklarını belirtti:
    “Hyundai ile yaptığımız bu ortaklıktan mutluluk duyuyoruz. Hedefimiz, kendi kendine gidebilen araçları dünyanın dört bir yanındaki yollarda görmek. Hyundai’nin üretim kapasitesi, bizim teknolojimizle birleştiğinde, güvenli ve erişilebilir otonom araçları herkese sunabiliriz.”

    Aurora, uzun süredir sürücüsüz araç teknolojileri üzerine çalışan bir firma. Yapay zekâ, sensör sistemleri ve otomatik kontrol yazılımlarındaki deneyimleri, Hyundai’nin güçlü üretim altyapısıyla birleşerek geleceğin mobilite çözümlerine öncülük ediyor.

    Test Programları ve Seviye 4 Hedefi

    Hyundai Aurora sürücüsüz araç projesinde, ilk aşamada Seviye 4 otonom sürüş hedefleniyor. Bu seviye, aracın belirli koşullarda tamamen kendi kendine hareket edebilmesini içeriyor. Planlanan test programları, şehir içi trafiği de kapsayacak şekilde tasarlanıyor.

    Projede donanım ve yazılım geliştirmelerinin yanı sıra, büyük veri analizi ve bulut tabanlı çözümler de kritik rol oynuyor. Bu sayede otonom araçların trafik güvenliği ve yolculuk verimliliği en üst seviyeye taşınacak.

    Hidrojen ve Otonom Teknolojilerin Kesişim Noktası

    Hyundai, aynı zamanda hidrojenle çalışan yakıt hücreli araçlarda da öncü bir marka. Şirket, bu yıl içinde yeni nesil hidrojen araçlarının testlerine başlayacak. Bu araçlar, elektrik üretim kapasitesi ve gelişmiş sensörleriyle otonom sürüş teknolojileri için ideal bir platform oluşturuyor.

    Bu stratejik yaklaşım, Hyundai’nin yalnızca elektrikli değil, aynı zamanda hidrojen tabanlı mobilite çözümlerinde de güçlü bir oyuncu olmasını sağlıyor.

    Otonom Araçların Yaygınlaşması

    Uzmanlara göre, Hyundai Aurora sürücüsüz araç ortaklığı, otonom sürüş teknolojilerinin küresel ölçekte yaygınlaşması için önemli bir dönüm noktası olabilir. Seviye 4 teknolojisinin güvenli bir şekilde piyasaya sunulması, kullanıcıların bu alandaki güvenini artıracak.

    Gelecekte, otonom araçların trafik kazalarını azaltması, ulaşımı daha verimli hale getirmesi ve enerji kullanımında optimizasyon sağlaması bekleniyor.

    Piston Kafalar Yorumu

    Hyundai ile Aurora’nın iş birliği, otomotiv dünyasında heyecan verici bir adım. Özellikle Seviye 4 otonom sürüş hedefi, gerçek anlamda sürücüsüz araçların artık kapıda olduğunun işareti. Sizce otonom araçlar Türkiye yollarında ne kadar sürede yaygınlaşır?

    🤝 Hyundai ve Aurora güçlerini birleştirdi!
    🚗 2021’de Seviye 4 otonom araçlar yollarda olacak.
    ⚡ Hyundai Aurora sürücüsüz araç teknolojisiyle mobilitenin geleceği yeniden şekilleniyor.
    👉 Sizce otonom araçlar Türkiye’ye ne zaman gelir?

  • İsveçli Ailelerden Volvo’ya Destek!

    İsveçli Ailelerden Volvo’ya Destek!

    Volvo otonom sürüş teknolojisini geliştirmek için İsveçli ailelerle işbirliği yapıyor. Drive Me projesiyle XC90’lar gerçek trafikte test ediliyor.

    Otomotiv dünyasında güvenliğin simge markalarından biri olan Volvo Cars, geleceğin teknolojisi kabul edilen otonom sürüş alanında dikkat çekici bir projeye imza atıyor. Volvo otonom sürüş teknolojisini geliştirmek amacıyla yürütülen Drive Me projesi, İsveçli ailelerin katılımıyla gerçek yol şartlarında ilerliyor.

    Drive Me Projesi Nedir?

    Drive Me, Volvo Cars tarafından başlatılan, kullanıcıların günlük yaşamda otonom araç deneyimlerini analiz etmeyi amaçlayan kapsamlı bir araştırma programı. Bu projede araçlar, Göteborg ve çevresindeki trafiğe açık yollarda test ediliyor. Volvo mühendisleri, kullanıcıların günlük sürüş alışkanlıklarını gözlemleyerek çok değerli veriler elde ediyor.

    Programın amacı, otonom teknolojiyi yalnızca laboratuvarlarda değil, gerçek hayatta, kullanıcıların alışverişe giderken, işe gidip gelirken veya çocuklarını okula bırakırken yaşadıkları deneyimlerle geliştirmek.

    İlk Aileler Araçlarını Teslim Aldı

    Göteborg’da yaşayan Hain ve Simonovski aileleri, Drive Me projesine katılan ilk aileler oldu. Volvo XC90 modelleri, gelişmiş kamera ve sensörlerle donatılarak bu ailelere teslim edildi. Araçlar, sürücü davranışlarını ve çevresel etkileşimleri detaylı şekilde kaydedecek.

    Hain ailesi Alex ve Paula (45 yaşında) ile kızları Filippa (17) ve Smilla’dan (14) oluşuyor. Simonovski ailesi ise Sasko (44), eşi Anna (41) ve çocukları Elin (10) ile Villiam’dan (8) oluşuyor. Önümüzdeki dönemde üç aile daha projeye dahil olacak. Dört yıl içinde toplam 100 kişinin Drive Me kapsamında yer alması planlanıyor.

    Katılımcıların Rolü

    Proje başlangıç aşamasında sürücüler direksiyon üzerinde ellerini tutarak aracı aktif şekilde kontrol edecek. Ancak zaman içinde, özel eğitimlerden geçen aileler, daha gelişmiş sürüş destek sistemlerine sahip araçları test etme imkanı bulacak.

    Volvo Cars güvenlik uzmanlarının gözetiminde yapılacak bu denemeler, kademeli olarak otonom sürüşe geçişin nasıl gerçekleşeceğini ortaya koyacak. Güvenlikte herhangi bir soru işareti bulunan hiçbir teknoloji kullanıcıya sunulmayacak.

    Volvo’nun 2021 Hedefi

    Volvo Cars, 2021 yılına kadar tamamen otonom bir aracı ticarileştirmeyi planlıyor. Drive Me projesinden elde edilen kullanıcı deneyimleri ve teknik veriler, bu hedef için kritik önem taşıyor.

    Volvo Ar-Ge Kıdemli Başkan Yardımcısı Henrik Green, proje hakkında şu değerlendirmeyi yaptı:
    “Drive Me, Volvo Cars için çok önemli bir araştırma projesi. Aileleri sürece dahil ederek çok değerli bilgiler toplamayı hedefliyoruz. Bu bilgileri otonom sürüş teknolojimizi şekillendirmek ve geliştirmek için kullanacağız.”

    Kullanıcı Deneyimi Öne Çıkıyor

    Proje katılımcılarından Alex Hain, deneyimi şöyle aktardı:
    “Bu projenin bir parçası olmak çok güzel. Bir gün hayat kurtaracak olan bir teknolojinin geliştirilmesine katkı sağlamak heyecan verici.”

    Bu sözler, kullanıcıların yalnızca test sürücüsü olmadığını, aynı zamanda gelecekteki güvenlik standartlarının belirlenmesinde önemli rol oynadıklarını ortaya koyuyor.

    XC90’ın Rolü

    Volvo’nun amiral gemisi SUV modeli XC90, Drive Me projesinin temel aracı olarak seçildi. Premium segmentte konumlanan XC90, gelişmiş sürüş destek sistemleriyle donatıldı. Bu sistemler arasında adaptif hız sabitleme, şerit takip desteği, acil fren asistanı ve çok sayıda sensör teknolojisi bulunuyor.

    Araçların üzerinde yer alan özel kamera ve sensörler, hem sürücü davranışlarını hem de çevresel faktörleri kaydediyor. Böylece mühendisler, otonom sistemlerin geliştirilmesinde daha gerçekçi verilere ulaşabiliyor.

    Güvenlik Odaklı Yaklaşım

    Volvo, yıllardır “dünyanın en güvenli otomobilleri” mottosuyla hareket ediyor. Drive Me projesi de bu anlayışın bir uzantısı. Marka, otonom araçların güvenlikten ödün vermeden sürücülere ve yolculara maksimum konfor sunmasını amaçlıyor.

    Bu proje ile Volvo, yalnızca teknoloji geliştirmiyor; aynı zamanda toplumun otonom araçlara güven duymasını sağlamaya çalışıyor

  • Mobilitenin Geleceği: Renault SYMBIOZ!

    Mobilitenin Geleceği: Renault SYMBIOZ!

    Renault SYMBIOZ, Frankfurt Otomobil Fuarı 2017’de tanıtılıyor. Otonom, elektrikli ve internet bağlantılı bu konsept, Renault’nun 2030 vizyonunu yansıtıyor.

    Renault SYMBIOZ Frankfurt’ta Tanıtılıyor

    Frankfurt Otomobil Fuarı 2017, geleceğin mobilite çözümlerine ev sahipliği yaparken, sahnenin en dikkat çeken oyuncularından biri Renault SYMBIOZ oldu. Renault’nun yeni konsept modeli, markanın sadece bugüne değil, aynı zamanda 2030 yılına ilişkin vizyonuna da ışık tutuyor.

    TREZOR konseptiyle başlayan yeni tasarım döngüsünün bir parçası olan Renault SYMBIOZ, elektrikli, otonom ve tam bağlantılı bir otomobil anlayışını somutlaştırıyor. Marka, bu konseptle “mobilitenin geleceği” kavramını yeniden tanımlıyor.


    SYMBIOZ’un Anlamı ve Felsefesi

    “SYMBIOZ” ismi, Eski Yunanca kökenli “symbiosis” kelimesinden geliyor ve “birlikte yaşamak” anlamını taşıyor. Renault bu isimle, otomobilin yalnızca bir ulaşım aracı değil, insanlarla dijital dünya arasında sürekli bir etkileşim içinde yaşayan bir platform olacağını vurguluyor.

    Konseptin tasarımında, çevreye duyarlılık, enerji verimliliği ve insan-makine etkileşimi ön planda tutulmuş. SYMBIOZ, kullanıcıların dijital yaşamlarının doğal bir uzantısı olarak düşünüldü.


    Renault’nun 2030 Vizyonu

    Renault, SYMBIOZ konseptiyle 2030 yılında otomobillerin nasıl bir noktaya geleceğine dair güçlü mesajlar veriyor.

    • Elektrikli güç ünitesi: Sıfır emisyonlu sürüş hedefleniyor.
    • Otonom sürüş: 4. seviye otonom kabiliyetle, aracın birçok koşulda kendi kendine hareket edebilmesi planlanıyor.
    • Tam bağlantı: Araç, internet altyapısıyla kullanıcıların evleri, işyerleri ve cihazlarıyla entegre çalışabilecek.

    Böylece SYMBIOZ, otomobilin yaşam alanının ayrılmaz bir parçası haline geleceğini gösteriyor.


    Renault SYMBIOZ’un Tasarım Özellikleri

    TREZOR ile başlayan yeni tasarım dilinin izlerini taşıyan Renault SYMBIOZ, akıcı çizgileri, geniş cam yüzeyleri ve aerodinamik formuyla öne çıkıyor. Araç, geleceğin şehir içi ve şehirler arası mobilitesine yönelik hem estetik hem de işlevsel bir vizyon sunuyor.

    Dış tasarımında elektrikli kimliğini vurgulayan mavi detaylar, aerodinamik jantlar ve minimal ön ızgara dikkat çekiyor. İç mekân ise tamamen dijitalleşmiş bir kokpit, geniş dokunmatik yüzeyler ve sürücünün tercihlerine göre şekillenen akıllı ekranlarla donatılmış durumda.


    Dijital Entegrasyon ve Z.E. Teknolojisi

    SYMBIOZ’un isminde yer alan “Z” harfi, Renault’nun sıfır emisyon teknolojisine gönderme yapıyor: Z.E. (Zero Emission). Bu teknoloji, markanın uzun süredir geliştirdiği elektrikli araç stratejisinin merkezinde bulunuyor.

    Konsept, dijital entegrasyonuyla da farklılaşıyor. Araç, internet altyapısı sayesinde kullanıcıların ev sistemleriyle bağlantı kurabiliyor. Örneğin, evdeki akıllı cihazları kontrol etmek, ofisteki dosyalara erişmek ya da eğlence sistemini kişiselleştirmek SYMBIOZ’un sunduğu özellikler arasında.


    Renault SYMBIOZ ve Otonom Gelecek

    Konsept, 4. seviye otonom sürüş kabiliyetiyle geleceğin sürüş deneyimini şimdiden yansıtıyor. Bu teknoloji, sürücülerin direksiyonu tamamen bırakıp aracı güvenle otonom modda kullanabilmesine olanak sağlıyor.

    Sürücü isterse aracı kendi kontrol edebiliyor, isterse de tamamen otonoma bırakabiliyor. Bu sayede yolculuk sırasında iş yapmak, eğlenmek ya da dinlenmek mümkün hale geliyor.


    Renault SYMBIOZ’un Mobilite Anlayışı

    Renault SYMBIOZ, sadece bir araç değil, aynı zamanda yaşam alanının mobil bir uzantısı. Otomobil, akıllı evlerle ve şehir altyapılarıyla uyumlu çalışacak şekilde tasarlandı. Gelecekte otomobillerin yalnızca taşıma değil, sosyal yaşam ve iş dünyasının da bir parçası olacağı fikrini destekliyor.

    Bu konsept, Renault’nun “mobiliteyi herkes için erişilebilir ve sürdürülebilir hale getirme” vizyonunu güçlü biçimde yansıtıyor.


    Piston Kafalar Yorumu

    Renault SYMBIOZ, sadece bir konsept değil, aynı zamanda otomobilin gelecekte nasıl bir noktaya evrileceğine dair cesur bir vizyon. Elektrikli, otonom ve tam bağlantılı yapısıyla Renault’nun 2030 hedeflerini ortaya koyuyor. Sizce gelecekte evimizle tam entegre çalışan bir otomobil kullanır mıydık? 🚗⚡